Başlama / BitişTarihi:
17.03.2007 / 17.03.2007
Yer:
Türkiye’de Temsili Demokrasinin Yarattığı Muhalefet Kalıpları Nasıl Aşılabilir?
Moderatör:
Korel Göymen
Konuşmacılar:
Nazik Işık
Fuat Keyman
Korel Göymen:
Değerli konuklar, aslında herhalde İlhan Tekeli bu salonda gördüğü manzaradan ve izleyicilerin profilinden memnun kalmıştır. Çünkü, gerçekten sosyal demokrat düşünceye eyleme, düşünce birimine katkıda bulunmuş çoğu tanınmış isim burada. Kendisiyle beraber. Tabii bu da İlhan Tekeli’ye yaraşan bir tablo. Bu da hak ettiği bir tablo.
Ben sözü hemen konuşmacılara bırakacağım, vaktin epeyce ilerlediğinin farkındayım. İlhan Tekeli’nin şu ana kadar değinilmeyen, onunla ilgili iki hususu sizlere hatırlatacağım. Çünkü zaten biliyorsunuz, şu anda aranızdan kim buraya çıksa İlhan Tekeli ile anlatacağı bir şey vardır ve hangi meslek grubundan hangi kurumdan, hangi birikimden geliyorsa, hepimizi hala şaşırtacak şekilde İlhan Tekeli’nin farklı yönlerine değinecektir. Ben yetmişli yıllara hatırlıyorum, benim ilgi alanım yerel yönetimler olduğu için belediyecilik deneyimlerini Türkiye’de eğer bugün bir sosyal demokrat yerel yönetim geleneği varsa, daha önceki yılların üzerine toz serpilmiş, kül serpilmiş olan düşünce sığlığından eğer yetmişli yıllarda İlhan Tekelinin de aralarında bulunduğu, başını çektiği bir kadro yepyeni kavramlarla, yepyeni yaklaşımlarla ortaya çıktı. Ve bunlar aynı zamanda eyleme de dönüştürdü. Aralarında benim de bulunduğum birçok insanın bu konuya ilgi duymasını sağladı ve bu ilginin devamlı olmasındaki önemli faktörlerden bir tanesi oldu.
İlhan Tekeli’nin şu ana kadar değinilmemiş olan bir başarısını size hatırlatayım. Bol miktarda siyasal parti programı yazdı, her siyasal partinin yakınında oldu, her zaman gazetelerde dedikodu niteliğinde falanca partinin kurucusu oluyor, falanca partiye önderlik edecek türü haberler çıktı, fakat herhangi bir siyasal şeyin içine girmemeyi başardı, bu da onun başarılarından bir tanesi. Ama herhalde bizim de kaybımız, bu işe vakit ayırmış olanlar açısından da bir kayıp.
Yaptığı sunuşla ilgili ayrıntılı bir değerlendirme yapmayacağım. Onu iki değerli arkadaşıma bırakacağım, yalnız tabii bildiriyi sunuşu dinlerken, daha önceki İlhan Tekeli’nin bahsettiği üç diğer sunuşu da hatırlayarak, oradaki tartışmaları da hatırlayarak, İlhan Tekeli’nin aslında önerdiği şey, bir siyasal partinin muhalefet stratejinden ve bunun öğelerinden çok öteye gidiyor. İlhan Tekeli basit bir şey öneriyor, diyor ki, önce toplumda sosyalleşmenin ana yörüngelerini değiştirelim diyor, yeni değerlerle donatalım toplumu diyor. Arkadan yeni bir siyasal kültür yaratalım diyor. O siyasal kültür içinden ortaya çıkacak olan yeni lider kadro ve partililer de biraz evvel kendisi önerdiği çözümlemeleri getirsinler, o tür bir frekansta olsunlar. Bu tür değerlerle donatılmış olsunlar diyor. Sıfır toplamlı kazançtan kazan kazan konumuna ayarlanmış olarak gelsinler ki bütün bu söylenen şeyler gerçekleşebilsin. Tabii umutsuz bir tablo çizmiş olmayayım, yalnızca zaman alacağını, kolay olmayacağını kendisi de çok iyi biliyor. Bundan evvelki sunuşlarından gayet iyi hatırlıyorum. Ama bir yerden de galiba başlamak gerekiyor. Belki tartışmalara soru yanıt bölümünde bunun üzerinde biraz daha durma imkanımız olabilir. ben sözü Nazik Hanım’a bırakayım. Buyurun lütfen.
Nazik Işık:
Ben, Hoca kadar deneyimli bir konuşmacı değilim, onun için daha heyecanlı heyecanlı konuşacağım. Umut ederim, zevkle dinleyebileceksiniz. Lütfen uzarsa uyarın.
Ben TÜSES’e çok teşekkür ediyorum. Benim için gerçekten çok büyük bir onur, bugün hocanın onuruna yapılan bir günde, onun tartışmacısı olmak. Kendisinden hep öğrendim, imrendim, hayran oldum. Ve gerçekten üretkenliğinden de çok yararlandım. O nedenle, tekrar teşekkür etmek istiyorum hem kendisine hem de TÜSES’e, bugün bana bu onuru verdikleri için.
Hocaya da çok teşekkür ediyorum. Bildirisini okurken, üç çerçevede kendimi sunarsam, hangi gözle okuduğum konusunda belki biraz daha geniş bir fikir oluşturabilirim sizlerde. Bir tanesi, ben 10 Aralık hareketinin girişim kurulu üyesiyim. Gördüğünüz gibi bir kadın olarak bu girişim kurulunda yer alıyorum. Girişim kurulunda aktif katkıda bulunan tek kadın benim. 12 erkeğin arasında oturuyorum, uzun zamandır da siyaset yapıyorum. Sadece 10 Aralık değil, bundan önce de bir siyasi geçmişim var, yaklaşık 20 yılı aşmış bir süre.
İkinci olarak, 1980’lerden buyana feminist hareket içerisinde yer almış bir feministim, ondan evvel de ilerici kadınlar hareketi içerisinde yer almıştım. 1975’ten buyana kadın örgütlerinde çalışan, kadın haklarını savunan, feminizm yapan bir kadınım.
Üçüncüsü, kocamın değişiyle yanlışlıkla Türkiye’de doğmuş, Belçikalı olması gereken aktif bir vatandaşım.
Şimdi bu üç tarif üzerinden düşünürseniz, okurken neler beni etkiledi, nelerle hissettim ve düşündüm bu bildiriyi, sanırım duygularımı düşüncelerimi paylaşmak daha kolay olur.
Özellikle 10 Aralık hareketi açısından bir noktayı vurgulamak ve altını çizip, hocaya teşekkür etmek istiyorum. Kendisi biliyor mu bilmiyorum ama ben ve bazı arkadaşlarım kendisinin yazılarından politika geliştirme kurulu tartışmalarından gerçekten yararlandık. Bize dolaylı da olsa önemli bir katkısı oldu. Oluşum, süreç, sürecin bizatihi kendisinin nasıl bir büyük platform olarak yönetilebilir olup olmadığı gibi hususlar, hatta 2007’de oy kullanmak için sorduğumuz sorular, bugünkü muhalefet meseleleri. Biz nasıl bir iktidar, nasıl bir muhalefet, kimlerle birlikte ne yaparız sorularını kendimize sorarken, yeni siyaseti oluşturmak, zihniyet ve tarz olarak, pratik olarak yeni siyasetin ne olduğuyla ilgilenmek anlamındaki tüm sorularımızda kendisinin doğrudan değil ama dolaylı çok katkısı oldu. Bugünkü tartışmaya esas makalenin odak noktası muhalefet. Sunuş sırasında hocam da gayet güzel bir şekilde açıkladı. Sosyal demokratlar açısından soyut ve teorik bir tartışmadan söz etmiyoruz muhalefet dediğimizde. Uzun yıllardır, teneffüs ettiğimiz bir gerçeklikten söz ediyoruz. Ve de üstelik muhalifler üzerinde iktidar kuran bir muhaliften söz ediyoruz. Bizim gerçekliğimizin önemli bir noktası bu. Bana mecbursunuz diyen bir muhalefetten söz ediyoruz. Ve kendini bize beğendirmek zorunda olmayan bir muhalefetten söz ediyoruz. Bu anlamda rant dağıtan ama rantını da kendinden başkasına koklatmayan bir muhalefetten söz ediyoruz.
Şimdi, o nedenle neden bunu yazdım soruları, konuşmasında da vurguladı, benim sorularımı, sıkıntılarımı çok iyi yansıtıyordu. Çok yararlı oldu, çerçeve açısından. Siyasetin tarifi ile ilgili zengin bir kapsamı var, bildirinin. Özellikle tarihsel karmaşık oluşumu yönlendirmek, yönetişimle ilgili olmak, sadece yönetmek değil, soyut değil üreten, yapılan bir şeyle muhatap olmak, bizzat katkıda bulunmak, partilerle sınırlı olmamak, temel araç parti olabilir ama partilerle sınırlı olmayan bir süreçten söz ediyoruz. Katılım, iktidar, muhalefet eksenine de her zaman sıkışmamış bir şeyden söz ediyoruz. Yaratıcı katkıdan söz ediyoruz, çok aktörlü ve her noktasında çok oyunculu olan bir süreçten söz ediyoruz. Yani temsili demokrasinin çuvalına sığmayan bir problem. Problemin de buradan çıktığı bir olgudan söz ediyoruz.
Bu şekilde baktığımız zaman, gerçekten de muhalefet ve iktidar gibi iki tane tarafla sınırlı bir şeyden söz ettiğimizde kuşkulu hale geliyor ama önerdiği en azından muhalefet tarafının yaratıcı katkı ve katılımı için önerdiği önemli bir araç var, muhalefet stratejisi.
Bu benim için şu anlamda çok önemli, diyalog tabanlı bir stratejiden söz ediyor. bu nedenle önemli diye düşünüyorum. İlişkiyi koparmayan, tarafları yüzyüze yan yana olmayan zorlayan, kısmi de olsa ortak noktalar bulmaya ve toplumsal konsensüsü oluşturmaya götüren bir şeyden söz ediyor.
Muhalefetin ne olduğuyla ilgili de uzun bir bölüm var, anlatım içerisinde. Özellikle iktidarın beklendiği ve iktidara hazırlanılan yer olup olmadığıyla ilgili tartışma. Temsili demokrasinin iktidar ve muhalefeti zorladığı temel pozisyonlardan birisi bu tabii ki. Evet böyle ama bu gerçekten zihnen, bedenen, pratik olarak tembelleştirici bir pozisyon. Bu açıdan benim için önemli bir tarif. Yani toplumsal muhalefetten de muhalefetteyken de kopan bir muhalefet söz konusu. Çoğulculuğa hiçbir şekilde taraf olmayacak, kendisi çoğulcu bir platform olarak işlemeyecek bu süreçte bile işlemeyecek, kendi pratiğini oluşturmaktan bile uzakta duracak. Çünkü o bekliyor, kimi bekliyor, neyi bekliyor, ne kadar zaman bekleyebilir ve kim iktidarın rantlarından koşup bir heyecan ile bu muhalefete niye gelmelidir gibi pek çok soruyu içinde barındıran bir huzurlu bekleyiş halinden söz ediyor. Gerçekten benim için önemli bu tarif.
Buna rağmen, benim için önemli olan bir noktası şu. Muhalefet de aslında bir iktidar alanı mıdır sorusundan çok söz etmiyor yazı. Gerçekten bir iktidar alanı muhalefetin içinde var mıdır, çünkü bizim bugün sosyal demokratlar olarak en önde gördüğümüz muhalefet örgütlerinin partilerinin hepsinin içinde ciddi bir iktidar alanı meselesi var. bir katılma güçlüğü problemi var. o nedenle de bu soru üzerinde de ayrıca durmak gerektiğini düşünüyorum. Çok pratikten gelen birisi olarak bunları söylüyorum.
Evet yazının bir yerinde muhalefet bir yerelde iktidar olabilir ve katılımcı pratiklerini orada deneyimleme imkânı bulur. Bunu bir hazırlık olarak da hatta merkezi siyaseti pratik etmiş olabilir diye bir bölüm var. ama bu tabii ki muhalefetin dışındaki iktidar için söz konusu olan bir cümle. Muhalefetin bizatihi içindeki iktidarın ne olduğuyla ayrıca ilgilenmek lazım. Çünkü, biliyorsunuz iktidar her gün hepimizin tekrar tekrar ortaya koyduğu bir gerçekliktir aynı zamanda. Şu veya bu hareketimizle olumladığımız veya karşısında duyduğumuz bir şeydir. Her gün pazarlık ettiğimiz şeyler arasındadır aslında, yaptığımızla yapmadığımızla. Mesela benim cinsiyetim nedeniyle iyi bildiğim bir iktidar türü ataerkilliktir. Ve ataerkillik karşısındaki pozisyonlarımız günlük yaşamımız içerisinden başlayarak çok noktada kendini gösterir. Bu anlamda siyasi hayatın içinde ne tür iktidarla muhatap olduğumuz konusunda da önemli, geniş bir alan açar bize.
Hiyerarşik alanların muhalefette de iktidarda da parti yapılarında ya da siyasi hareketlerin içerisinde bulunması, alanların paylaşılmış ve hiyerarşik olması, alan denetimli esaslı siyaset gibi problemler muhalefetin bizatihi kendi içinde de var olan problemlerdir. Yani iktidar, muhalefetin içindeki iktidar problemleridir. Bizim parti içi örgütlenmede dayandığımız siyasi partiler kanunu başta olmak üzere anayasa ile ilgili sınırlamalarla bağlantılı olarak örneğin kol faaliyetleri bir anayasa değişikliği ile 82 anayasasına dahil olabilmiş, kadın ve gençlik kollarıyla ilgili söylüyorum. Aşırı hiyerarşiye bağlı dikey bir örgütlenme modeli önerir siyasi partiler kanunu. Bunun dışına çıkmak mümkündür ama pek çok insan için içinde kalmaya elverişli bir kanunun olması dayanılabilecek bir yasal gerekçe de oluşturur. Eş başkanlık sisteminde çok yakın bir tarihte bunu bir kürt partisinde bizzat hep birlikte teneffüs ettik memleketimizde. Hem mahkeme konusu oldu, hem kendi içlerinde yasaya aykırı olduğu için ortadan kaldırılan bir uygulama oldu. Yani iki taraflı da problem olarak ortaya çıktı. Yani yasal sınırlamalar da bizim için bu hiyerarşik iktidar yapısını, muhalefetin içinde de oluşturan bir özellik gösteriyor. Keza himayeci, kayırmacı siyaset tarzından uzak bir muhalefet, muhalefetin kendiliğinden kazanacağı bir hüviyet olmuyor. Özenle uğraşılması halinde gerçekleştirme olasılığı bulunan bir şey durumunda oluyor. onun için de bizim için yine opak, yine şeffaflıktan uzak, yine liderci, yine katı, yine hiyerarşik yine liyakate değil sadakate bağlı hani bilinen tekke çorba hikayeleriyle, öğrenmeyen, dinlemeyen ama nasıl oluyorsa hep bilen bir muhalefet ortaya çıkabiliyor, bu da siyaset yapma tarzıyla ilgili problemini bizzat gözden geçirmesi ve bununla uğraşmasıyla, gözden geçirmek de yetmiyor, tüzük değişikliği, üye tabanlı parti içi ilişkilere açık bir tüzüğün oluşması ve bununla da yetinmeyip bizzat ısrarla bunu uygulamayı istemesi, bunun için ısrarlı olması gerekiyor, istediğimiz muhalefetin gerçekten var olması için.
Muhalefetin bizatihi kendisinin bir katılım alanı olup olmadığı da ayrıca konuşulması gereken bir husus diye düşünüyorum. Sunuşun ve makalenin çeşitli yerlerinde bununla ilgili bilgiler var; belli bir yerde toplanmış olarak bulunmuyor. Örneğin, kendi çıkarlarını ve politikalarını formüle etmek isteyenlere açık bir mekân mıdır bu muhalefet. Kendini böyle bir ortam olarak sunuyor mu başkalarına? Gerçekten bu tür oluşumları özneleşme sürecinde olanları birbiriyle karşılaştıran ve tabii kendi muhalefetiyle de tanıştıran bir mekân niteliği var mı? Çok iyi biliyoruz hepimiz, muhalefete katılmanın yolları da iktidara katılmanın yolları aynı yollar, parti söz konusu olduğunda. Yani muhalefet partisine ve iktidar partisine farklı araçlarla katılmıyor insanlar. Aynı şekilde üye oluyorlar, aynı şekilde kapılarından giriyorlar. Tabii ki sosyal hizmete yatkın, sosyal yardımcı rolünü benimsemiş olup olmaması gibi parti hizmetleri açısından bazı şekillenmelere göre içeriye girmeniz zorlaşabiliyor ya da kolaylaşabiliyor. İnsan olarak, ziyaretçi niteliğinde bile, görüşmeci niteliğinde bile.
Bu sorunun yani katılımını da güçleştiriyor başka mekanizmalara başkalarıyla katılım ilişkisi kurmaması. Onun altını çizmek istemiştim. Bir başka üstünde durmak istediğim nokta, yeni öznelerin özneleşmesine ne kadar destek olan bir muhalefet, ne kadar onlarla birlikte olan bir muhalefetten söz ediyoruz, muhalefetten söz ederken. İşte klasik sınıf, kesim tabanlı siyasi yapıların artık yeterince toplumu ve temsili oluşturamadıklarını biliyoruz, dışarıda kalan eksik temsil edilen dediğimiz ya da hocanın ifadesiyle dışlananlar dediği geniş bir sosyal kategori listesi var, işte kadınlar böyle, gençler böyle, sakatlar böyle, cinsel yönelimi farklı olanlar böyle, yoksullar, özellikle böyle. Hatta yeni enformal sektör ekonomi çalışanlarının çeşitli grupları böyle. Şimdi bütün bunları toplumun tarihi oluşturmaya katılmaktan dışlanmışlarını oluşturduğunu biliyoruz, muhalefet eğer bunları kucaklayamıyorsa. Bunlar nasıl kucaklanır, eksik temsil edilenler koalisyonu bu ara sivil toplum içerisinde duran kişilerden biriyim, malum seçim yılındayız. Bütün bunlar bu siyasi sürece nasıl katılmalı, nasıl kendilerini ifade etmeli ile ilgileniyorum.
İki tane şey üzerinde durmak istiyorum, bu hususla ilgili. Bir tanesi farklı yaşayanların, farklı pratikleri olduğunu, farklı bilgileri edinmiş olduklarını ve farklı yani yaratıcı katkının yeni iç dinamiklerin oluşumu için bu bilgiye ihtiyacımız olduğunu bilen bir muhalefet olmak lazım. Bu nasıl gerçekleşir, bu ancak yerelle mekanla ilişki kurarsak gerçekleşir, belli bir yerelde, belli bir mekanda ancak tüm bu katılım ihtiyacı duyanlarla mutlaka bizimle aynı paralelde aynı düşüncede, aynı fikirlerde olmaları da gerekmez, mekanlarımızı paylaşmak bile önemli bir yüz yüze geliş sürecidir. Bu anlamda kültürel referansları da olan mekanları kimliklerimiz nerede olursa olsun, düşüncelerimiz ne olursa olsun, açan bir muhalefetin önemli olduğunu düşünüyorum. Katılımcı muhalefet açısından, gerçekten de bildiğimiz muhalefet ne yapar, STK’lar baskı grubu oluşturur, muhalefet de onların gönlü istediği kadar sözcülüğünü yapar. Şimdi biz bunu kadın hareketi içerisinde, başarılı şekilde son yıllarda gerçekleştirmiş bir hareketiz, kullanmış bir özneyiz bir taraftan. Örneğin TCK sürecinde 35 maddeyi tasarıda bizim için önemli diye tespit ettik, bir yıllık bir komisyon ve meclis çalışmasıyla 31 maddesini istediğimiz yönde değiştirebildik. Baskı grubu olmak böyle bir şeydir. Gazeteciler cemiyeti kanun çıktıktan sonra pardon bu kanunda sorun var dedi, biz bir buçuk sene öncesinden mecliste çalışmaya başladık. Baskı grubu olmak doğru, iyi. Temsil edilmediğiniz yerde bir zorunluluk.
Ama muhalefet bu kanalları açacak mı açmayacak mı? Özneleşmeye çalışan insanları, grupları, sosyal grupları temsil edilebilirler olarak görecek mi görmeyecek mi? Ayırt edici katkısı buralarda, hele bir sosyal demokrat muhalefet, olacak mı olmayacak mı sorularıyla bence alakalı. Tabii ki partinin de doğrudan kendi özgün pratiklerini, özgün çözüm önerilerini taşımak ve gündeme getirmek isteyenlerin eğer gerçekten fikirlerini, düşüncelerini, pratiklerinde ortaya koydukları programatik ilkeleri ve uygulama önerilerini benimsiyorsa hem kendi parti hüviyeti ve parti yapısı içerisinde hem de kamuoyu önündeki topluma dönük büyük programında savunan ve bunların peşinde olduğunu ilan eden olması gerek. Yani iki şekilde de katılımı ve savunuculuğu yapmakta yarar var. Ben zaman olmadığı için yerel siyaset çalışma grubu olarak kader bünyesinde yürütmüş olduğumuz dört yıllık bir çalışmanın örneklerini yanımda getirdim. Kadınların yerel siyasete katılma araçlarını zenginleştirmek nasıl mümkündür, nasıl bir siyasi özne olarak yerel siyasette ortaya çıkabilirler, hangi program değişiklikleri, hangi yerel proje ve programları hangi araçlarla dahil olabilirler, üzerine geniş bir çalışma bugün de kadınları aktifleştiren başka duyarlılık artışı çalışmalarıyla iç içe geçen bir çalışma olarak duruyor. Ama ondan size hiç söz edemiyorum, oradan çıkan deneyimin bulunduğundan sadece söz etmek istiyorum. Ben sözlerimi tekrar teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Anlamış olduğunuz üzre ben somut olgularla makaleyi tamamlayıcı olmaya çalıştım, kendi çapımda. Çeşitlendirebileceğimiz, üretebileceğimiz bir tartışma ortamı ve araçlar sunmak için çağırdı bizi hoca. Oraya icabet etmek için koştum, bu anlamda gerçekten mevcut mekanizmaları da bir başka çalışmada değerlendirelim diye düşünüyorum. Çoğu zaman örneğin meclis içerisindeki örneğin yerel yönetimlerdeki katılım araçlarını muhalefet nasıl kullanır, iktidar nasıl kullanabilir, STK’larla bunlar arasındaki ilişkiler nedir konusunda çok uzun tartışmalara bilgilenmelere de ihtiyacımız var. Örneğin hazine yardımları sadece iktidarın bürokrasinin bilgisinden yararlanması gibi bir dezavantajı ortadan kaldırmaya yönelik bir katkıdır. Bu tür mevcut mekanizmalarla ilgili konuşmakta yarar var, onları da uzatmamak için söz etmeyeceğim. Benim bundan sonraki beşinci yazı için hocamdan bir istirhamım olacak. Muhalefetin içerisindeki temsili demokrasi ve katılım sorunu üzerine biraz çalışalım istiyorum. Çok teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Nazik Işık’a çok teşekkür ederiz. Hem de zamana da uyduğu için ayrıca teşekkür ederim. Kendisinin sizden bir özrü var, buraya gelirken bugün bıyığını unutmuş. Şimdi sıra sevgili Fuat Keyman’da. Buyurunuz.
Fuat Keyman:
Bugün muhalefet sadece var olan ana muhalefet partisi temelinde değil, fakat diğer muhalefet partileri temelinde de yahut da siyasi alanın dışındaki yapılan muhalefet temelinde niye sorunlu, bu sorun nereden kaynaklanıyor ve bu bağlamda alternatif muhalefet yapılanmaları ne şekilde olabilir, bu iki soruya İlhan Tekeli hocamız bu çalışmasında yanıt arıyor. Bu yanıtı verirken, gene her zamanki analitik ve kavramsal zenginliği içinde yine her zamanki ufuk açıcı düşünme ve tartışma stiliyle ve yine her zamanki soyut modelleme kapasitesi ile bize bir tartışma ve ufuk alanı açıyor. Bu bağlamda ben İlhan Tekeli hocanın ilk yazdığı yeni siyaset anlayışı çalışmasına da yazılı katkı vermeye davet edilmiş bir kişiydim. Bugün de bu daveti aldım, muhalefet çalışmasına katkı vermeyi. Bu değerli çalışmaya katkı verme olanağını bana verdiği için TÜSES’e teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Çalışma somut yahut da kişisel düzeyden çıkıp daha biraz evvel söylediğim gibi soyut ve model temelinde muhalefet sorununu araştırıp, İlhan Tekeli hocanın son kısmında yaptığı altı maddelik bir alternatif ve muhalefet anlayışını geliştirmekle devam eden bir çalışma. Bununla ilgili uzun bir metin yazdım ben. Fakat şu anda pek vaktimiz yok. o yüzden de İlhan Tekeli hocanın söylediklerinin doğru olduğunu varsayarak ki varsayıyorum, bırakmış olduğu yerden şu soruyu sorarak devam edeyim. Ancak 15 dakika içinde ancak bu soruya yanıt verebilirim.
İlhan Tekeli hocanın alternatif muhalefet üzerine söylediği altı madde doğru olmak şartıyla böyle bir muhalefet anlayışı iktidara nasıl taşınabilir? Böyle bir muhalefet anlayışının iktidara taşınmasındaki strateji ne olmalıdır, ben de sol ve sosyal demokrasi üzerine çalışan bir akademisyen olarak bu bağlamda bir katkı vermek istiyorum.
Ve yazdığım yazının son kısmına gidiyorum, alternatif muhalefet anlayışının yaşama geçirilmesi. Bu bağlamda, bu alternatif muhalefet anlayışının yaşama geçirilmesinin ben üç boyutlu bir siyasi strateji ile mümkün olduğunu düşünüyorum. Bunu tabii ki Türkiye bağlamında ve Türkiye bağlamında akp iktidar partisi, chp ana muhalefet partisi ve chp dışı partileri bunun dışında yer alan muhalefet partileri ve sol arayışları da kaale alarak düşünüyorum. Tam da İlhan Tekeli hocanın söylemiş olduğu hem de determinizm sorunu hem geriye gitme sorunu hem karmaşık toplumlarda sanki bu toplumlar basitmiş gibi komplo teorileriyle kutsallar aranaraktan ve tepkicilikle yapılan muhalefet anlayışının tersine ben de hem matematiksel olarak hem de karmaşık toplumsal yapının da çok boyutlu ve bağlamsal niteliği içerisinde muhalefetin var olan hükümet yapısının, var olan iktidar yapısının gerisine giden aktif ve olumlu şekilde yapılması taraftayım. Bir muhalefet öznesinin, bir muhalefet partisinin başarılı olması için var olan iktidar partisinin eleştirisini o partinin gerisine gitme temelinde yapması gerekmektedir. O yüzden de tepkici olmak, geriye gitmek yerine aktif olmak ve o ülkeyi daha iyi yönetme iddiasında olan bir muhalefet anlayışını yaşama geçirmek zorundadır. Bu da tabii ki o ülkenin geçirmiş olduğu dönemin, o ülkenin o dönemki uluslar arası ilişkiler içindeki yerinin ve sorunlarının iyi okunması ile mümkün olacaktır. O anlamda bugün Türkiye bağlamında bunu düşünürsek, Türkiye’nin karmaşık yapısının iyi okunaraktan, türkiye’nin sorunlarının tek bir sorun değil, çok boyutlu sorun olduğunu, Türkiye’nin ileriye gitmesinin alternatif öğelerinin tek boyutlu değil, çok boyutlu olduğunu kavrayan bir yönetim anlayışı ile bir yönetme iddiasıyla iktidara yaklaşması gerekmektedir. Ben buna kendi yazılarımda Türkiye’nin iyi ve adaletli yönetimine talip olmak diyorum. Yani akp’den daha iyi Türkiye’yi yönetme iddiasında olan Türkiye’yi daha iyi daha adaletli daha demokratik bir toplum yapma iddiasında olan bir muhalefet anlayışına bu anlamda gerek vardır. bu Türkiye tarihinin iyi okunmasına bağlı bir durumdur. Ve bu durumda da ikinciye geçerken daha açımlayacağım, şu anda söyleyeceğim, Türkiye’nin bugün gelmiş olduğu modernleşme sürecini daha da ileri götüren, modernleşmeyi toplum içinde içselleştirmenin itici gücü olacak, türkiye’nin bugün gelmiş olduğu demokratikleşme sürecini daha da ileri götüren bir muhalefet anlayışı olması gerekmektedir. Ve bunun da anahtar kelimeleri demokratikleşme ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmadır. O anlamda varolan hükümetle belli konuları paylaşan, fakat varolan hükümetten Türkiye’yi daha iyi yönetme iddiasında olan bir muhalefet anlayışı bu iktidar iddiasını Türkiye’yi demokratikleşme, sürdürülebilir ekonomik büyüme ekseninde iyi yönetme iddiasıyla gerçekleştirebilir.
Bu bağlamda, dünyadaki sosyal demokrasi tartışmalarına ve türkiyedeki sosyal demokrasi tartışmalarına baktığımız zaman Türkiye’nin belli bir özgünlüğünü de kaale almak durumundayız. Türkiye’nin iyi yönetimi sadece Türkiye’nin özgürlükler ülkesi olmasıyla gerçekleşmez. Türkiye’nin iyi yönetimi aynı zamanda türkiye’nin kalkınmasıyla da gerçekleşir. O yüzden de türkiyedeki sosyal demokratik hareketin iyi yönetim iddiası, demokratikleşme ile sürdürülebilir ekonomik büyümeyi beraber düşünmede yatacaktır.
Peki, o zaman temel soru burada, burada ikinci aşamaya geçiyorum stratejide ki İlhan Tekeli hocaya bu ikinci aşamadaki katkı, peki o zaman Türkiye’nin iyi yönetiminde demokratikleşme ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi yönetim iddiası olan muhalefet nasıl düşünmelidir? Nasıl kurmalıdır? Demokratikleşme ile iyi yönetim, demokratikleşme ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma arasındaki ilişki nasıl kurulmalıdır? Burada biz faik öztırak ile yaptığımız bu bağlamda bir çalışma var. ve bu çalışma MIT’de şu anda amerikanın ve dünyanın çok önemli ekonomistlerinden sayılan ermeni asıllı bir türk vatandaşı olan doran acemoğlu’nun yapmış olduğu ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma ve demokratikleşme ilişkisi çalışmalarına dayanıyor. Doran acemoğlu, ekonomik büyümeyle ilgili ve demokratikleşmenin ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmasının anahtar kavramı olmasıyla ilgili yaptığı çalışmalarda ilginç bir alana giriyor. Çünkü bugün baktığımız zaman beni dinliyorsunuz ama hemen itiraz etmeniz gerekiyor. Çünkü bugünün dünyasında ekonomik büyüme ekonomik kalkınma demokratikleşmeyi gerekli kılmıyor. Örneğin önümüzde çok ciddi bir çin olayı var. ve ekonomistlerin yapmış olduğu araştırmalarda demokratikleşme illaki de ekonomik kalkınmanın, ekonomik büyümenin anahtar kavramı değil. Bazen esasında ekonomik kalkınmanın, büyümenin önünde engel de olabiliyor. O yüzden de türkiyede olduğu gibi özellikle ekonomik aktörlerden biz demokratikleşme değil de iyi bir lider, iddialı bir lider arayışı içine girdiklerini görüyoruz. O yüzden de ekonomik büyümenin ana hedef olduğu ve bunun liderlikle iyi liderlikle, eğitimle beraber yapılabileceğini öngören çalışmalar var. fakat acemoğlu’na göre bu çalışmalardaki eksiklik demokratikleşmeden ne anlaşıldığı ile ilgili. Yani eğer demokratikleşme sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın anahtar kavramı değilse niye demokrasinin olmadığı bazı ülkelerde ekonomik kalkınma oluyor, o anlamda demokratikleşmeye ve demokrasiye bir bakmamız gerekiyor. Ama aynı zamanda sürdürülebilir ekonomik büyümeye de bir bakmamız gerekiyor. Doran acemoğlu’nun çalışmalarında demokratikleşmeye baktığımız zaman var olan demokrasi yaklaşımına baktığımız zaman bugünkü demokrasilerin direkt olarak İlhan Tekeli hocanın çalışmasındaki iyi muhalefet anlayışıyla direkt ilintili. Varolan demokrasilerin iki tane temel sorkunu olduğunu görüyoruz. Ki bu iki temel sorundur ki demokratikleşmeyi ekonomik kalkınmanın anahtar kavramı yapmıyor. Bunlardan bir tanesi yine doran acemoğlu’nun kavramıyla işlevselleştirilmemiş yahut da işlevsizleştirilmiş demokrasi anlayışı. İngilizcede, disfonksional demokrasi denilen işlevsizleştirilmiş deokrasi kavramı. Bugün dünyaya baktığımız zaman, Türkiye örneğinde olduğu gibi, kendisine demokratik rejim diyen, kendi rejimini demokrasi olarak gören rejimlerin çoğunda esasında işlevsizleştirilmiş bir demokrasi anlayışı var ve bu işlevsizleştirilmiş demokrasi anlayışı hem iktidarın hem muhalefetin demokrasi anlayışından kaynaklanıyor. Bir demokrasi nasıl işlevsizleştiriliyor, tam İlhan Tekeli hocanın söylediği gibi geleneksel siyasi liderler, örneğin chp’nin lideri, örneğin dsp’nin lideri, örneğin shp’nin lideri muhalefette olan, örneğin anap’ın, dyp’nin lideri var olan demokrasi anlayışından kendi parti çıkarlarını yükselten, kendi oy oranlarını yükselten, kendi siyasal rantlarını yükselten bir sistem olarak görüyorlar, karşılarındaki demokrasiye baktıkları zaman demokrasiden anladıkları kendi oy oranlarını yükselten, kendi rantlarını yükselten, kendi parti içlerindeki iktidarlarını yükselten bir sistem o yüzden de var olan demokrasilerin çok ağırlıklı olanı esasında var olan geleneksel liderler temelinden işlevsizleştirilmiş demokrasiler. O yüzden Türkiye’ye bugün baktığımız zaman hem iktidar temelinde hem muhalefet temelinde demokrasinin sürekli olarak işlevsizleştirildiği bir sürecin yaşandığını görüyoruz. O yüzden de doran acemoğlu’nu yapılacak, muhalefetin yapması gereken yönetim iddiasında olan muhalefetin yapması gereken ilk temel işlevlerden bir tanesi demokrasiyi işlevsizleştirmeden kurtarmak. İkinci olarak, bugünkü dünyadaki demokrasilerin işleyişine baktığımız zaman, bu demokrasilerin işleyişinde aynı zamanda bir demokrasi eksiği, benim liberal demokrasi eksiği dediğim bir illiberal bir tutum var, yani var olan demokrasilerin çoğu siyasi partiler, muhalefet partileri, seçimlerin sürekliliği temelinde sadece prosedürel temelde işleyen demokrasiler. Fakat bu demokrasilerin çoğunda insan hak ihlalleri, azınlık hak ihlalleri, yani demokrasinin devlet toplum ilişkilerine haklar, özgürlükler, sorumluluklar temelinde yerleşmesi eksik oluyor. o yüzden de esasında ekonomik kalkınmayı sürekli kılacak demokrasi anahtar dediğimiz zaman, varolan demokrasilerin işlevsizleştiklerinin yanı sıra aynı zamanda ciddi bir demokratik konsalidasyon sorunları olduğu da ortaya çıkıyor. Varolan demokrasilerin çoğu esasında bir anlamda siyasi partileri olan, muhalefetleri olan, seçimleri olan fakat devlet toplum, devlet birey ilişkilerinde ciddi otoriterlik ilişkileri yaşayan ve o anlamda devlet, toplum, birey ilişkilerinde haklar, özgürlükler ve sorumluluklar temelinde bir vatandaşlık anlayışıyla yaklaşmayan demokrasiler. O yüzden de muhalefetin iktidar iddiası olması için ilk önce var olan demokrasileri konsolide etmeleri gerekiyor. Var olan demokrasileri, devlet toplum birey ilişkilerine yerleştikleştirmeleri gerekiyor. Bu da tabii değişik bir liderlik anlayışı, değişik bir parti anlayışı gerektiriyor.
İkinci olarak eğer demokrasi sorununu bu şekilde çözebilirsek, demokrasiyi işlevsel hale ve konsolide hale getirebilirsek, o zaman sürdürülebilir ekonomik büyüme ve demokrasi arasındaki ilişkide farklı düşünebiliriz.
Bu da şu, demokrasiler evet, kısa dönemli ekonomik büyümelerin gerekli anahtarları değiller. Ülkeler askeri cuntalar, Latin Amerika örneğinde gördüğümüz gibi askeri cuntalar içinde bile belli dönemler için ekonomik olarak büyüyebiliyorlar. Fakat önemli olan soru, bu ekonomik büyümenin ne kadar sürekli olabildiği, bu ekonomik büyümenin topluma kalkınma temelinde yani sosyal adalet temelinde yani yoksulluğa karşı mücadele, işsizliğe karşı mücadele, refah artırımı için mücadele temelinde, ekonomik büyümenin ne kadar sürdürülebilir hale getirilmesi. Yapılan ampirik araştırmalarda gösteriliyor ki, evet kısa döneme baktığımız zaman demokrasi ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma arasında birebir ilişki yokken, uzun dönemli baktığımız zaman demokrasiler hakikaten ekonomilerin büyümelerinin sürdürülebilir olmalarının, kalkınmaya dönüşmelerinin anahtar kavramları. O yüzden de var olan muhalefet partileri kendilerini iktidara göre konumladıkları zaman muhakkak demokrasiyi ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı uzun dönemli gören, bu da toplumsal sorunlara, yoksulluk olsun, işsizlik olsun, bölgesel adaletsizlik olan toplumsal sorunlara uzun dönemli çözümler bulan, siyasalar üreten bir mekanizmaya geçmeleri gerekiyor.
O anlamda bana göre, Türkiye’yi akp’den daha iyi yönetebilme iddiasında olan ve bu daha iyi yönetimi demokrasiyi işlevsel ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın anahtar kavramı gören bir muhalefet iktidar olma iddiasında olabilir.
Son olarak üçüncü noktaya geçiyorum, peki böyle olduğu zaman bunu nasıl gerçekleştirecek, sosyal demokratik bir muhalefet bunu nasıl gerçekleştirebilir? Bu bağlamda bana göre sosyal demokratik hiçbir parti, sol hiçbir parti bunu tek başına gerçekleştiremez. Tek başına gerçekleştirdiği zaman esasında sürekli olarak kendisini sürekli olarak kısır bir döngü içerisinde, belli sözler vererekten, bu sözleri sonradan tutmayan bir nitelikte görebilir. Muhakkak bu bağlamda eğer iddiayı demokratikleşme ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın beraberliği olarak düşünüyorsak, bu iddiayı muhakkak ittifaklar temelinde yapmak durumundadır diye düşünüyorum. Ve burada da kendimi temellendirmek için bugün Avrupada özellikle ingiltere’de ki İngiltere Avrupanın en gelişmiş ülkelerinden bir tanesi ekonomik bağlamda, buradaki demokratik sol hareketin ne şekilde gelişmesi gerektiği şeklindeki tartışmalara dayandırarak yapmak istiyorum. Yani peter le… ve arkadaşlarının yapmış olduğu demokratik sol manifesto çalışmalarına ağırlık vererekten yapıyorum. Burada sosyal demokratik ve sol hareketler sosyal adalet temelinde inandırıcı olabiliyor. Yani, ekonominin sürdürülebilir olması, ekonominin kalkınmaya dönüşmesi ve toplumun daha refah içinde olması. Fakat sosyal demokrat veya sol partilerin adalet temelinde yani demokrasinin konsalide edilmesi, demokrasinin bir devlet toplum ilişkilerinin haklar, özgürlükler ve sorumluluklar temelinde yaşama geçirilmesi temelinde eksiklikleri oluyor. o yüzden de sosyal demokrat hareketlerin, sol hareketlerin ilk yapması gereken ittifakların liberal partiler, siyasal liberal partiler veya benim değişimle sivil cumhuriyetçi partiler olması gerekiyor. Yani hem düşünsel düzeyde hem politik düzeyde sosyal demokratik hareketler kendilerini adalet kavramıyla, kendilerini yurttaşlık kavramıyla, kendilerini hukuk kavramıyla beraber düşünecek belli bir siyasi ittifaka girmeleri gerekiyor. O anlamda sosyal demokrat bir hareket kendisini yenilediği zaman muhakkak düşünsel düzeyde kendisini siyasal liberalizme, haklar, özgürlükler ve sorumluluklar alanına açmak durumunda.
Fakat bugünün koşullarında, bugün türkiye’de yaşadığımız gibi bu mümkün değil. Bunun aynı zamanda bugünün dünyasının ve geleceğin dünyasının temel sorunu olan küresel ısınma dediğimiz yani insanla doğa ilişkisine alternatif düşünen, sürdürülebilir çevrecilikle de ittifaka girmesi gerektiğini düşünüyorum. O anlamda sosyal demokrat bir hareketin düşünsel düzeyde ve pratik düzeyde ikinci ittifak alanı muhakkak doğal özne ilişkisinin yeniden kurulmasına dönük olarak sürdürülebilir çevrecilikle olması gerekiyor.
Ve dördüncü özelliği daha çok Türkiye bağlamında bu oluyor, nazik hanımın söylediği gibi, türkiyedeki sosyal demokrat hareketin geleceği ile ilgili ve kendisinin toplumu inandırıcılığı ile ilgili dördüncü ittifak alanının muhakkak kadın hareketiyle olması gerekiyor. Bu kadın hareketiyle olması sadece meclisteki kadın sayısının artırılmasıyla değil, aynı zamanda Türkiye’ye siyasete, devlet toplum birey ilişkilerine daha da ağırlıklı olarak demokratikleşme ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma arasındaki uzun dönemli ilişkiye farklı perspektiften bakma temelinde de olmayı bize getiriyor.
Tabii o zaman bu dörtlü ittifak sosyal demokrat ve sol hareketler ile sivil cumhuriyetçi düşünce, sürdürülebilir çevreci düşünce ve kadın hareketi bağlamındaki bu dörtlü ittifak tabii ki partilerle olacak değil. Keşke türkiye’de bu tür partiler olsa da bu partiler arasındaki ittifakla muhalefeti düşünsek. O zaman şöyle olabilir diye düşünüyorum. Bugün eğer alternatif muhalefeti yaşama geçirecek bir parti istiyorsak bu parti var olan chp’nin, var olan dsp’nin… kaset bitim yeri…
Yaşama geçirilirken de muhakkak bu bağlamdaki sivil toplum hareketleriyle kendisini eklemlemek durumunda. Bu anlamda bir rainbow koalisyon dediğimiz, bu anlamda çok farklı aktörlerin bir arada yaşatabilecek bir sosyal demokratik şemsiye partinin İlhan hocanın söylemiş olduğu alternatif muhalefet hareketlerini benim söylemiş olduğum, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve demokratikleşmeyi bir arada tutan bir siyasi stratejiyi yaşama geçirip, toplumu, yani türkiye’yi daha iyi, daha demokrat ve daha adaletli kılma iddialarında olabileceğini düşünüyorum.
Bu tabii ki İlhan hocanın bu zengin analitik çerçevesine eklemlenmiş bir stratejik yaklaşım, bir stratejik ek ancak. O yüzden ben tekrar İlhan hocaya bana bu olanağı verdiği için çok çok teşekkür ediyorum ona ve bu onuru da kendisiyle paylaşmak istiyorum, teşekkürler.
BAŞKAN
Fuat keyman’a da çok teşekkür ederiz. İki tane güzel bildiri dinledik. İkinci bildirinin sonunda bir de yeni parti kurma çağrısı var, başvuruları burada, kabul etmeye başlayabiliriz, hemen toplantıdan sonra.
Söz almak isteyenler, lütfen isimlerini lütfederlerse, kesinlikle beş dakikayı geçirmeyecek şekilde diye yönetim rica etti benden.
KONUŞMACI
Her seferinde bu tartışmalarımızın yani değerlendirmeye kaynak olabilecek her türlü güzel yaklaşımın, bilginin pratiğe taşınması, uygulama pratiğinin oluşması konusunda sormaya çalıştık. Bu açıdan bakıldığı zaman İlhan’ın bugünkü sunuşunun son kısmı ki fuat keyman’ın da hareket noktası aldığı altıncı madde, altı maddeden altıncısıyla bir bağlantı kurmak istiyorum.
Bundan önceki beraberliklerimizde İlhan’ın da değindiği gibi şunlara ilişkin görüşler ağırlık kazanmıştı. Bütün bunlar türkiyede siyaset kültürünün ve işleyişinin dönüştürülmesi çalışmaları atölye çalışmaları başlığında. Ne demiştik, yeni siyaset tasarımı süreç merkezli olmalıdır. Partiler bilen değil, öğrenen örgütler olmalıdır. Bu yaklaşımların merkezinde yer alan yerellik anlayışının yeni siyaset anlayışına kazandıracağı açılımlara esas olmalıdır. Bunlar işlendi.
Bu üç sunuşta ortaya çıkan katılımcı demokrasi pratiğinin sorun çözme yeteneklerini biz nerede hayata geçirebiliriz sorusunu sorduğumuzda, kuşkusuz yerelde geçirebiliriz diyoruz. Nitekim bugünkü sunuşların içerisinde de bunu ağırlıklı olarak hissediyoruz. Yani bir niyet var sonunda, İlhanın konuşmasının. O niyette diyor ki, yani önemli olan yeni bir zihniyetin benimsenmesidir, ben bunun altını çizdim. Bugünkü iktidar ve muhalefet yöneticilerinin böyle bir niyetinin olmadığını hepimiz görüyoruz. Peki bu niyeti nerede başlatabiliriz, bu niyet etrafında bir hareket başlatılabilir mi sorusu önemli. Yerelde başlatabiliriz düşüncesindeyim. Bunun için de burada oluşan bir anlamda fikir jimlastiğini yapan, teorik çerçeveyi oluşturan, bunların iç tutarlığını ve dinamiğini ortaya koyan doğru değerlendirmelerin arkasında devamlı ve bu değerlendirmeyi yapan düşüncelerin arkasında merkezde yerel atölyeler kurarak başlayabiliriz düşüncesiydi bu. Merkezde yerel atölye kurmanın arkasında yine İlhan’ın bu tartışmalara getirdiği kavramlar arasında yer alan selam mesafesinde birbirine yakın aktif yurttaşların varlığına dayanmak istiyorduk. Yani, bir yerel noktada aktif yurttaş kimliğinde olan bazı kişiler, bir araya gelirler, bu öğretinin bu değerlendirmenin doğrultusunda yeni bir siyaset yapma kültürünü hayata geçirmenin örneklerini verebilirler. Bu açıdan bakıldığı zaman somut örnekler olduğunu söyleyebilirim. Benim şimdi bu çalışmalara katılma noktamda, biliyorsunuz temsil ettiğim sosyal demokrasi derneği var. bu derneğin şu anda 14. şubesi bugün açılıyor, elbistan’da. Yani, şubelerde çok başarılı çalışmalar yapan insanlar da gruplar da var. bunlardan bir tanesi bu öğretinin getirdiği anlayış içerisinde bulunduğu ilde farklı siyaset noktalarından, farklı siyasi görüşleri temsil eden iktidarda ve muhalefette olan kimselerle bir araya gelip sorun çözmeye başlamış bulunuyor. Ama, bu söylemiş olduğumuz zihniyet değişikliğinin temsilcileri olarak ortaya çıkıyorlar. Yine İlhan’ın değindiği gibi biz eğer yerelde sorun çözmeye başarı biriktirmeye başlarsak, bir hareketi başlatmış oluruz. Buradan sonuç olarak şuna geliyorum, ayrıntılara girebiliriz. Eğer bir uygulama pratiği aşamasına geldiyse bu bilgi, bu öğreti, bu uygulama pratiğinin yerelde başlatılarak merkeze doğru büyümesini sağlayacak, merkezin ürettiği siyaseti yerelde uygulayan bir yerel olmaktan çıkarıp, tam tersi merkeze bilgi aktarabilecek, görüş aktarabilecek, başarılı örnekleri gönderebilecek bir yereli yaygın hale getirmenin pratiğini bulabiliriz düşüncesindeyim. Ayrıntılarını daha sonra konuşuruz. Çok teşekkür ederim.
NURŞEN MAZICI
Marmara üniversitesinde öğretim üyesiyim. Ben kahve arasında İlhan hocaya bir soru sormuştum. Dönüşte topluluğa sorun, orada cevaplayayım dedi. O yüzden şimdi soruyorum.
İlhan hoca dediler ki, temsili demokraside kutsallara dayanılır ve böylece de diğerleri ötekileştirilir, bu temsili demokrasinin öğelerinden birisidir. Katılımcı demokraside kutsallaşma olmamalıdır gibi yanlış anlamadıysam. Şimdi biz sosyal demokrasi bağlamında baktığımızda özellikle 80’den itibaren dünya genelinde ve 12 eylül’den itibaren ve de Türkiye genelinde baktığımızda da soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte sosyal demokrasinin tamamen out olduğu, liberalizmin in olduğu bir döneme geçiyoruz. Ve burada da bu dönemden sonra da artık muhalefetin temsili demokraside olduğu gibi sağ partilerle sol partiler arasında değil, sağ partiler arasında yapıldığını görüyoruz. Bu bağlamda, bir tane daha kutsallaşan bir şey var. liberalizm çok kutsanıyor, onun üzerine hiçbir şey söyleyemiyorsunuz. Onu liberalizmin bir uzantısı olarak da örneğin, dünya genelinde ne kadar bunu bilmiyorum ama türkiye’de herhangi bir şey diyemiyorsunuz çünkü borsa sarsılır deniyor. Orada borsa kutsanıyor. Şimdi siz liberalizmi bu kadar kutsayarak, liberalizmi hiç tartışmayarak, yeni bir demokrasi tanımı yapmamız mı gerekiyor, yoksa bu bağlamda yeni bir sosyal demokrasi yapılabilir mi yeni bir sosyal demokrasi partisi kurulabilir mi dedim hocaya. Evet kurulur, bunu anlatırım orada dedi. Fuat bey kısmen bunu yanıtladı ama ben yine de İlhan hocanın görüşlerini almak istiyorum.
İzin verirseniz, bir soru daha sorabilir miyim? Bunu lütfen nazik hanım siz de yanıtlarsanız memnun olurum. Hocanın dediği gibi, katılımcı demokrasinin temel öğelerinden bir tanesi sivil toplum örgütleridir. Türkiyedeki sivil toplum örgütlerinin toplumun sorunlarıyla tamamen vakıf olduğunu, onunla örtüştüğü kanısında mısınız? Örneğin, geçtiğimiz hafta 8 mart günü nedeniyle bir hafta sürdü o, televizyonlarda hep açık oturumlar yapıldı, hepsini aşağı yukarı izlemeye çalıştım. Orada sürekli, kadının ezildiğinden söz edildi ki buna hiçbir itirazım yok, bir kadın olarak. Ki ben de feminist birisiyim, yanlış anlamayın lütfen.örneğin töre cinayetlerinden hep söz edildi. Berdel’den söz edildi, ama ben mühendis olduğum için birazcık analitik bakarım konulara. Berdel’de erkek de kurban değil midir? Yada töre cinayetlerinde ölenlerin yüzde 60’ı erkektir. O bakımdan, biz bir olaya bakarken, sivil toplum örgütleri olarak tüm bağımsız değişkenleri ve parametreleri göz önüne alabiliyor muyuz, yoksa asiye nasıl kurtulur filmindeki gibi ev kadınlarının öğleden sonraki hobisi gibi mi ele alıyoruz? Bunu lütfen yanıtlarsanız, memnun olurum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Biz çok teşekkür ederiz, bütün erkekler adına. Nihayet haklarımızı savunan bir ses yükseldi. Yavaş yavaş da fakat bir komplo ile karşı karşıya kaldık gibi geliyor, öyle bir his bana gelmeye başladı. Yani bu İlhan’ı onurlandırma toplantısından yavaş yavaş bir siyasal partinin kurucu heyet toplantısına doğru gidiyoruz.
REBİA DİRİM
Ben çok teşekkür ederim, benden önceki arkadaşıma, işimi kolaylaştırdı. Ben analistim, mühendis değilim. Sayın İlhan Tekeliye çok teşekkür ediyorum, şunun için teşekkür ediyorum. İktidarın öteki kabul edileni ve karşıtı hiç etmek anlayışından öte toplumu var edecek bir başka verimlilik kavramıyla çalıştırdığı için. İktidarı böyle algılatmaya çalıştığı için. Bu çok önemli bir adım.
Ama tabii verimlilikleri, yani bir verimlilik ilkesinden hareket ettiğimiz zaman biz analistler, iktisatçı terimiyle karışmasın diye söylüyorum, gerçekliği değerlendirme meselemiz ortaya çıkar. Gerçeği değerlendirme süreçlerindeki uygulamalar temenni ve beklentilerden farklıdır. Çünkü, kutsamak dediğimiz şey aslında her çeşit kelamın arkasında saklı olan fantezideki beklentiyi kutsamaktır. Onun için böyle bir tehlike görür gibiyim ben. Söylemeye başladığımız anda, mesajı vermeye başladığımız anda ondan sonra onun kutsanması başlanabilir. Bu riskten kurtulmak için örnek olarak somut örnek olarak da şunu vereyim. Yerelden başlamayı kutsamak anlamında, bu yerel ilk adımda neresi olacak, yani şöyle bir yerel mi olacak, mesela son İskoçyalı filmindeki genç doktorun gözünü kapayıp da beğenmeyip sonra bir daha kapayıp beğendiği yere gidip başına gelenler gibi bir yerel mi olacak? Yoksa kendisine dönmesiyle mi ilgili olacak? Çok soyut olarak bu kadar. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Bu küçük açıklama, bu soru ve yorum seansı bittikten sonra sayın Tekeli arzu ettiği takdirde yeni bir sunuş yapabilir. Veya çok seçerek, özetle bir iki noktayı vurgular, bir kısmını da bir sonraki yazısına bırakır.
MEHMET TOKER
Kocaelinde yaşıyorum, hem TÜSES’e, hem toplantıda bildiri sunan hocamıza ve tartışmacılara teşekkür etmek istiyorum. Aslında ciddi bir tartışma, kavramların çok kargaşa içerisinde olduğu bir tartışma. Bu tartışma hem enine hem derinlemesine çok genişleyecek. Ben bir farklı yaklaşım, ek bir yaklaşım sunmak için söz aldım. Aslında temsili demokrasilerde siyasi partilerin temel olarak bir iktidar aracı olduğuna inanıyorum. Onun için var olurlar. Siyasi partiler temsili demokrasilerde iktidar etmek için kurulurlar, iktidardan ne anlıyorsak, süreç yönetmek, sorun çözmek, onun aracı olmak istiyorsak, iktidar aracıdırlar. Yani temsili demokrasilerde siyasi partilerin içerisine düştüğü, bu tartıştığımız, çok muhalefet edememe kaygısı çok rastlantısal bir şey değil. Çünkü iktidar etme araçlarıdırlar. İktidar etme, bir organ aynı yapısıyla aynı kişilerle, aynı o dinamizmle hem iktidar hem muhalefet aracı aynı anda olamıyor zaten. Bu anlamda giderek herhalde süreç temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye doğru geçerken tartışacağımız çok boyutlu sorunlar var kanaatimce. İktidar aracı olan, yani siyasi partileri hem iktidar aracı hem muhalefet aracı olarak görüp buna göre mi şekillendireceğiz, çünkü yeni bir biçim getiriyor. Hocamızın sunduğu muhalefet anlayışı iktidar aracı olan partiler tarafından yapılabilemez bir şey. Yani yeni bir yapından bahsediyor hoca. Bu sadece anlayış değişikliği değil, yapısal değişikliği, organlar değişikliği, yeni ilişkiler ağı, yeni ilişkiler demeti anlamına gelmektedir. Yoksa, siyasi partiler iktidar aracı olmaya devam edecekler, siyasal alanda muhalefet araçları, yeni muhalefet araçları gelişecek, belki katılımcı demokraside, bunu mu tartışacağız, bunu tartışmalıyız belki diye düşünüyorum.
Sosyal hareketlerin siyasal etiklerini, siyasi partilerin kendilerini yenilemeleri anlamında, siyasal alanın yenilenmesi anlamında da sosyal hareketlerin, kadın hareketinin, çevre hareketinin gibi diğer sivil alanların siyasal normları, kendileriyle ilgili siyasal normları ve etikleri tartışarak belki de aşağıdan yukarıya siyasal alanı yeniden tarifleyecekler. Bu açılımları getirmek istedim, teşekkür ediyorum.
SİNAN ODABAŞ
Ben de Kocaeli’nden geliyorum. Üyeniz okçu sayesinde hem gelmediğimiz zaman da bilgileniyoruz, ama çok da etkileniyoruz. Kapıdan çıkarken biraz daha değişmiş oluyoruz. Ama, benim hem sorularım olacak bir miktar eleştirim de olacak. Yani, yanlış anlaşılmasın, bir miktar içinden bir miktar dışından bir gözle bu çalışmalar nasıl görünüyor, ben durduğum yerden nasıl görüyorum, bu önemli. Umarım faydası olur.
Önce, İlhan hoca bizi heyecanlandırdı. Özellikle on Aralık çalışmaları da bizi heyecanlandırdı. Nitekim İlhan hoca ile de Kocaelinde bir yerel dinamik, pratik etkileşim çalışması yapma fırsatı da bulduk. Onu da kitaplaştırdık, burada kendisine verme fırsatı bulduk. Şimdi anısına olduğuna göre, herhalde emekli ediyorsunuz. Biz emekli olmak istemiyoruz ama.
Birkaç soru var, cevaplanması gereken. Birincisi yeni siyaset anlayışı diğer bütün deneylerimiz gibi yukarıdan aşağı diğer deneyler gibi aristokrat ve elit karakter mi taşıyacaktır? Birinci soru bu, en önemli soru. Benim durduğum yerden öyle gözüküyor. Şimdi biz hayatı etine kemiğine, tabii herkes öyledir muhakkak değerek yaşayan insanlarız, taşradan geliyoruz.
Biz de orada bir çalışma yürütüyoruz. Kocaeli yaklaşımı diye bir çalışma yürüttük. Zaten kendi pratiklerimizle hocanın kitabı tanımıyordum ben, şahsen onun formülasyonunu görünce çok heyecanlandık. Bizi çok etkiledi. Ama, şimdi buradaki çalışmaları durduğum yerden bakınca 15 senedir bir şeyler yapılıyor, geçen çalışmada da yine eleştirmiştim. Sizin üyeniz mesela, hayatın içinde çalışması var, neden kürsüde değil gibi dedik. Bu eleştirilerden hiçbir şey çıkaramamışız, bir. İkincisi biz durduğumuz yerden etkilendik. Hem hocanın çalışmasından, on Aralıktan falan ,on Aralık sonra tabii. Biz de sizden öğrendiklerimizle bulunduğumuz yeri değiştirelim dedik. Chp üyesiyiz, Kocaeli yaklaşımı diye bir şey yaptık, hocayı da telef ettik. Başaramadık. Şimdi, biz şimdi ne anlayalım, durduğumuz yerden hepimizin bir partisi var, dükkanı var. o hala geldiler de hepimizin partisi var, dükkanı var. buradan öğrendiklerimizi dükkana mı taşıyalım?
Ben dükkanıma taşıyorum, orada bir şey yapıyorum yırta yırta. Hanımefendininki gibi rant dağıtırken, bana da verseler acaba, size de verseler acaba pozisyonunuz değişir mi? Öyle değil, yırta yırta dikile dikile aşağıdan yukarıya yüzde 42’de kaldık, değiştiremedik. Burada entresan bir durum var, biz kendi bulunduğumuz yeri değiştiremeden Türkiye’yi değiştiremeyiz. Kocaelinden Türkiye’yi hiç değiştiremeyiz ama İstanbuldan Türkiye değişir. Geçmiş pratik örnekleri de böyledir. İlhan hocam dikkat ederse, İstanbuldan ne çıkıyor hocam? Enteresan şeyler oluyor, geçmiş pratikler de öyle.İstanbulu yöneten bir şey öğrenebiliyor, Türkiye’yi de yönetebiliyor. Şimdi, bu şuradaki topluluğu ha buradan aşağı dolapdereye indirsek, Dolapdere gide geldik öğrendik dolapdereyi, inan bana ben bakıyorum şimdi, sol demokrat, özgürlükçü sosyal demokratlar, ne değerli çalışmalar ne pratikler var, ne düzey var. Dolapdere ne, telef eder, altını üstünü getirir, bu topluluk. 15 senedir, bir başarı örneği rica ediyoruz. Şimdi bir şey daha hocamın neyle örtüşüyor, biz şimdi mahalle çalışma grubu, ziyaret ekibi, Kocaeli yaklaşımı bünyesinde bir şeyler yaptık. Körfez, çamlıtepe mahallesinde sorun bazında örgütlenme komisyonları oluşturduk, orada su patladı, şu oldu, bu oldu, hemen demeç veriyor, müdahale ediyor, bunun çözümü böyledir. Biz oranın yöneticisi değil, yöneticisi olduk, dediklerimiz oluyor. ondan daha yani aşağıdan yukarıya yani kimseyi dışarıda bırakmayan, sorun bazında örgütlenen ve bunu söyleyen bir çalışma. Yani istemesen bile iktidarsın aslında. Ama biz bunları valla görmüyoruz.şunu anlıyorum, bizim yerimize en iyisini siz mi biliyorsunuz? Bu görüntüyü de veriyoruz, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Çok teşekkür ediyoruz, gayet aktif bir Kocaelinin sesini bize duyurdunuz.
SABİHA ALATAN
İş hukuku doktoruyum. Emekliyim. Bütün arkadaşlarım beni politikadan tanırlar, on yıl kadar sosyal demokrat partide değişik dönemlerde değişik kademelerde görev yaptım. Sayın İlhan Tekeliye bir soru sormuştum, ama süre çok kısa olduğu için birbirimizi tam anladığımızı sanmıyorum. Ben toplumsal yapımızın feodal bir yapıya büyük ölçüde sahip olduğu için insanlar köle gibi, özgür dahi değil, sosyal demokratların hatta ilk önce görevleri o insanları birey haline getirmeye çalışmak olmalı. Tabii bu büyük bir proje. Güneydoğu Anadolu’nun işte toplumsal yapısını. İşte daha önce biz bunu Atilla Karaosmanoğlu ile de tartışmıştık. O da aşağı yukarı aynı görüşteydi. Böyle bir toplumsal yapıda ne temsili demokrasi ne de çoğulcu demokrasi uygulanabilir. Orada insanların teker teker oy vermesi söz konusu değil. Bazen hatta sayın Tarhan hocamıza bile takılıyorum. Yaptığınız anketlerde bile insanların büyük bir çoğunluğu özgür değil. Fikirlerini tam olarak söyleyemezler. Böyle bir toplumsal yapı içerisinde bu siyasetimizi çok etkiliyor. Demokrasiyi kurmak vs. mümkün değil, eğer doğumuzda böyle bir ölçüde feodal bir yapı varsa.
Sonuç olarak, ben burada temsili ve çoğulcu demokrasinin uygulanamayacağını söyledim. Acaba olabilir mi diye sorduğum zaman hocamız dediler ki pekala olabilir. o bölgede ideolojik bir görüşü olan bir siyasi parti kurulabilir veya ngo’lar kurulabilir dedi ve bu şekilde de temsil edilebilir ve uygulanabilir demişlerdi. Fakat düşünüyorum, bu kadar feodal ağasının etkisi altında olan insanlar böyle bir toplumda böyle bir şeyi nasıl yapabilirler? İlhan hocama ikinci defa olarak bunu soramadım, eğer mümkünse bu soruma da kısaca rica ediyorum, gerçekten ağalık etkisi altındaki bu insanlar nasıl böyle bir şeye girişebilirler, bunu sormak istemiştim. Çok teşekkürler.
BAŞKAN
Çok teşekkür ederiz. Son iki soru.
EMRE BAYRAM
Sabancı üniversitesinde siyaset bilimi okuyorum. Her ne kadar dolapdereye inmekte ben de sıkıntı çeksem de herhalde söyleyeceklerim Kocaelinden katılımcıyı destekler nitelikte olacak.
Çok yorum yapmayacağım, sadece bir gözlemimi paylaşacağım. Benim ilk dikkatimi çeken benim yaşımda katılımcının sayısının bir elin parmaklarını geçmediği oldu. Yani toplumsal muhalefeti tartışıyoruz, muhalefet kalıplarını tartışıyoruz, muhalefet kalıpları kadar muhalefeti tartışmanın kalıplarını da bir göz önünde bulundursak. Bunu da şu bağlamda söylüyorum. Buradan benim anladığım türkiyede sadece muhalefetin değil, siyasal kültürün bütün siyaseti oluşturan öğelerin değişmesi, hani biz bu değişikliği yapacaksak, herhalde bu değişikliğin içinde toplumun değişik kesimlerini belki de daha önemlisi gençleri de katmamız gerekiyor. Sadece bu gözlemimi paylaşmak istedim.
BAŞKAN
Bu toplantı aslında gri saçlı erkekler toplantısıydı ama bir iki istisna kabul ettik onun dışında.
RECEP DOĞANER
Aslında belki cevap olmayabilir ama bir konuya değinmek istiyorum. Türkiyede demokrasinin hayat bulmamasının sebebi belki de sosyal yapımızdan ziyade devletimizin kuruluş ilkeleri görmek lazım. Yani siz türkiyede korkular ve kutsallar üzerinde inşa etmiş olduğunuz bir rejimi nasıl demokrasiye taşıyabilirsiniz? Kemalizm kutsal değil midir, biz her gün bölünüyoruz, parçalanıyoruz diyerek, milliyetçi bir akımı bugün ucube olarak sokağa çıkarıp dünyaya göstermek ve bunun da kendiliğinden çıkmış bir milliyetçilik olarak lanse etmek kutsallık değil midir? Bu milliyetçilik ve bu sosyal yapıyı ortaya çıkaran devlet kurumlarının kendisi değil midir, devlet ideoloji değil midir? Böyle bir ideoloji ve ortamda demokrasiyi aramak biz birinci merhaleyi geride bıraktık, sınıfta kaldık, onu gerçekleştiremedik. Ama, temsili demokrasiyi bıraktık katılımcı demokraside ne kadar yol alacağımız da bundan sonraki bizim devlet olarak bakış açımıza bağlıdır, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Çok teşekkürler efendim. Nazik hanım size iki soru vardı, buyurun.
NAZIK IŞIK
Sanıyorum bir soru var, yanlış hatırlamıyorsam, Nurşen hanımın sorusu var. ama ben önce emre’ye teşekkür etmek istiyorum. Ben muhalefetin ne kadar katılımcı ve katılımlı olmasının da bir soru olduğunu söylemiştim. Bu tartışmanın da katılımlı olmasını ekledi. Çok teşekkür ederim, gerçekten önemli bir nokta.
Nurşen hanım, stk’lar toplumun sorunlarına tamamen vakıf olmakta mıdırlar, oluyorlar mı diye sordu. Bence stk’lar toplumun sorunların tamamına vakıf değiller. Geniş bir boşluk alanı var, örgütlenilmemiş, üzerinde konuşulmamış, çok miktarda konu problem olay bizi bekliyor. Ama şunun da altını hemen çizmek lazım. Stk’lar toplumun sorunlarına tamamen de vakıf olmak zorunda da değillerdir. Stk’ların işi bu değil, stk’lar kendi ilgilendikleri alan neyse ona vakıf olmakla yükümlüler ve onu özneleştirmekte, onu gündemleştirmekle yükümlüler. Tabii ki bir sosyal sorunla ilgililer ama bütün sorunları gibi bir vurgu vardı, o nedenle bunu söylüyorum. Toplumsal cinsiyetle ilgili olan bir örnekle ilgili sorunuza cevap vermek istiyorum, özellikle ikinci kısmında töre cinayetleri, berdel, 8 mart meselesinde erkekleri de vurmuyor mu bu meseleler konusunda söylediklerinizde. Kadınların sorunları toplumun sorunlarıdır, kadınlara ait, kadınlar tarafından üretilmiş ve çözümü de sadece kadınlara bırakılması gereken sorunlar değillerdir.bıçağın ucu acıtıcı olan taraf kadınlar tarafından dile getiriliyor, daha çok da kadınları ezen bir ayrımcılık toplumsal cinsiyet rollerinin ortaya çıkardığı ayrımcılık, eşitsizlik, kadınlar da bunu uzun bir zamandır dünyada da türkiye’de dile getiriyorlar. Tam da vurgulamak istediğim nokta buydu. Kadınlar bir bilinç oluşturdular bu konuda. Onların bir programatik bir hazırlığı var, onların uygulamaları var, özgün iddiaları, özgün yollar ve çözümleri var. onun için kadınların bu iddialarını kabul etmekten öte bir seçenek geliştirmek isteyenlere gerçekten katkıda bulunmak düşer. Arzu edenler konu ile ilgilenirler, kendi özgün pratiklerini önerilerini geliştirebilirler. Benim altını çizmek istediğim erkekler için de bu meydanın açık olduğunudur. Ama bugüne kadar zahmet buyurup erkeklik üzerine çalışma yapan erkek grupları çıkmamıştır. Ama çizmek istediğim husus tam da budur, mevzu açıktır, taraflar açıktır, konular açıktır, isteyenlerin ilgilenmesi de kuvvetle muhtemel bir ortamdır. Bu açıdan söylemek istiyorum. Keşke üretim çeşitli taraflarla mümkün olsa diye.
Ben bir örnek olarak yine 10 Aralık’tan örnek vereceğim, 10 Aralık’ta politika geliştirme kurulu’nda yeni siyaset nasıl olmalıdır konusunda kadın katılımı, kadınların siyasette nasıl yer almaları sağlanabilir ile ilgili ve program içerisinde kadınlarla ilgili sonuçlar yaratan, toplumsal cinsiyet problemi nasıl ele alınabilirle ilgili bir sunuş yapmıştım, bir arkadaşımla birlikte yaptığım bir hazırlık içerisinde. Kendi birikimlerimiz ve siyaset üzerine düşüncelerimizi aktarmıştık. Gerçekten yeni siyasetin nasıl bir şey olduğu konusunda tüm katılımcı arkadaşlarımızın çok olumlu tepkilerini aldık. Ve on Aralık kendi tarihi sorumluluk belgesine bu anlayışı yansıttı mesela. Bunun önemli bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Yeni siyaset açısından. Başka yerlerde de bunu deneyip, aynı sonucu alamadığım için altını çizmek istedim, çeşitli yerlerde, yani ilk kez 10 Aralık’ta konuşmuyorum ben. Onun için 20 yıldır bu alanda konuşan birisi olduğumun altını çizmek istedim. Yeni siyaset oluşturmak için hakikaten konuşmak, dinlemek öğrenmek ve farklıların deneyimlerinden çıkan katkılara yaratıcılıklara da değer vermek önemli bir şey diye düşünüyorum. Bunu anlatmaya çalışmıştım sadece. Tabii ki herkes için bu hak var, teşekkür ederim.
FUAT KEYMAN
Aslında bana soru yok ama bu hem Kocaeli’nden gelen arkadaşa hem de genç arkadaşa bir deneyimimle yanıt vermek istiyorum. Özellikle Hrant Dink’in katlinden sonraki son iki ay içinde Türkiye’de yapılan tartışmalara baktığımız zaman ve bu iki ay içinde ben de konuşma daveti alıp yurtdışında bir iki kere konuşma yaptım, Amerika ve Kanada’da. Türkiye’de şöyle bir kavşak noktası var, bu kavşak noktasında bana göre iki tane Türkiye var. bir tanesi saygın, modern, demokratikleşen, katkı verilen, aydınlık, dünyada önemli olan, dünyada ilginç olan bir Türkiye. Yani geleceğini modernleşmede, demokratikleşmede gören bir Türkiye. Bir de hukukun sürekli askıya alındığı, cinayetlerin olduğu, demokrasinin sürekli ertelendiği, işte milliyetçilik tartışması yapılırken iyi milliyetçilik, kötü milliyetçilik temelinde giden, tepkici bir Türkiye. Bugün bence böyle bir karar alma durumundayız. Hangi Türkiye’yi istiyoruz biz, böyle bir modernleşen, aydınlık, demokratikleşen, dünyaya katkı veren, ilginç dünyanın ilgi gösterdiği bir Türkiye mi, ilginç bir şekilde ben korkarak gitmiştim biraz o davetli olduğum konuşmalara. Fakat dünyadan Türkiye’ye bakışta, bu Türkiye’nin daha fazla öne çıktığını gördüm. Halbuki Türkiye’ye geldiğimiz zaman daha kapalı bir şekilde karanlıklar, demokrasinin sürekli askıya alındığı, hukukun askıya alındığı, cinayetlerin, rantların gittiği bir Türkiye. Bence, ontolojik olarak ilk tercih yapmak durumundayız, hangi Türkiye’yi istiyoruz, eğer ilk Türkiye’yi istiyorsak, o Türkiye’ye katkı verenler akademisyenler de olacaktır, işçiler de olacaktır, gençler de olacaktır, kadınlar da olacaktır. O anlamda o katkının içinde İstanbul, Kocaeli, yaşlı genç ayrımı çok fazla yok. önemli olan farklı bağlamlarda insanların bu Türkiye’ye verdiği katkılardır. Belki bu ortamda az genç vardır ama o gençler kendi bağlamında da katkı vereceklerdir. Akademisyenler, siyasetçiler, ekonomik aktörler, sivil toplum örgütleri kendi bağlamlarında katkı verecektir. Biz o kararı alırsak, o zaman o karar içindeki farklılıkları ortaklaştırmak daha rahat olacaktır. Ama önemli olan, eleştiriden önce hangi türkiye’yi istediğimiz, nasıl bir Türkiye istediğimiz ve ne tür bir Türkiye için çalışma kararını almamızdır. Yani bir anlamda bir Aristo mantığı içinde ilk itici, ilk başlangıç kararının ne olması gerektiğidir. Bence ilk başlangıç kararı nasıl bir Türkiye istiyoruz kararıdır, o karar verildikten sora gençlerin varlığı, kadınların varlığı, merkez çevre ilişkileri bunların hepsi farklı bağlamlarda tartışılacaktır. İkinci Türkiye istiyorsak, başka bir tablo karşımıza çıkacaktır, ilk Türkiye’yi istiyorsak başka bir tablo karşımıza çıkacaktır. O yüzden bu ilk kararı biraz tartışmakta yarar olduğunu düşünüyorum ben.
BAŞKAN
Müsaadenizle bir iki gözlem de ben yapmak istiyorum, gayet kısa kısa. Bildiride beni yüreklendiren bir çok şey var, birkaç tane de endişem var. bir kere, saptamaların tümüne katılıyorum, çözümlemelerin tümüne katılıyorum, önermelere de katılıyorum. Yalnız bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunda bazı sıkıntılar görüyorum. Bir cümle ile biraz evvel değinmeye çalışmıştım, onlardan bir tanesi şu. Hangi çalışmaya bakarsanız bakın türk toplumuyla ilgili, türk toplumunun özellikleriyle ilgili Türk seçmeninin eğilimiyle ilgili, türk sivil toplumu ile ilgili, dernekler vakıflar bunların üyelikleriyle ilgili, davranış biçimleriyle ilgili, bu kuruluşların devletle olan ilişkileri ve devletle olan ilişkileriyle ilgili bütün çalışmalara baktığınız zaman ortada İlhan Tekelinin önerdiği sistemi veya yaklaşımı güçlü bir şekilde destekleyecek bir siyasal kültürün veya bu kültüre sahip olan bireylerin veya toplulukların olduğunu söylemek kanımca zor. Buna karşılık umut vaat eden şeyler de var. Türkiye’nin çok farklı değişik yerlerinde biraz evvel fuatın haklı olarak vurguladığı gibi, onun gözlemine o açıdan katılıyorum. Yerel topluluklar var, bana göre katılımcı demokrasinin söylemsel demokrasinin hatta yerel, müzakereci demokrasinin iyi örneklerini vermeye de başladılar. Bu hareket özellikle 96 habitat toplantısından sonra bir evme kazandı, niteliksel ve niceliksel bir ivme kazandı, anadolunun ne tarafına gidersem gideyim bu şekilde adacıklar görüyorum, beni çok umutlandıran adacıklar görüyorum. Kesinlikle sıfırdan başlama durumunda değiliz. Bunları söyleme nedenim de bir olumsuzluk havası yaratmak için değil, tam tersine belki bu çalışmaya hem İlhan’ın hem de bizim ortak çalışmalarımıza birkaç şey daha eklemek. Bu siyasal kültürdeki dönüşümü hızlandırmak için bu adacıkları birleştirmek için acaba nasıl bir iletişim stratejisi izlenebilir? Ne tür bir projeci yaklaşım yani fuat’ın vurguladığı yerel kalkınma faktörü, sürdürülebilir yerel kalkınma faktörü ve dinamikleriyle bu konudaki insanların, grupların ve kuruluşların özlemleriyle öbür adacıkların taşıdıkları müzakereci, betimsel ve hatta kurumlar demokrasi diye nitelendirecek olan tohumları daha güçlü bir şekilde yeşertmek için acaba ne yapabiliriz, bunu kendi haline bırakamayız, özel bir strateji ile yaklaşmak gerekiyor. Bunun için bizim rollerimiz ne olabilir, her birimizin kişisel, kurumsal ne olabilir, bunu da ayrıca irdelemek gerekiyor. Yani olayı hızlandırıcı, daha güçlendirici bir şekilde olaya müdahale etme gereğinin yararlı olacağını düşünüyorum. Bunu sizinle paylaşmak istedim. Sayın Tekeli, lütfen buyurun.
İLHAN TEKELİ
Bakalım bir beş on dakika içinde toplarım herhalde. Benim buradaki rolüm biraz hani zoraki diplomat var ya onun gibi zoraki siyasal teori yaptırıyorlar bana TÜSESliler, görev vererek. Onun için bir şeyler arkaarkaya geliyor. Şimdi fuat’ın dediği mesele bence bu hangi türkiyedensiniz sorusu en kritik soru. Oradan yola çıktığımız zaman karşımıza şöyle bir soru ortaya çıkıyor. Bizim işte böyle içe kapanık dünyadan çok haberi olmayan, her şeyden korkan, paranoya içinde bir Türkiye istemeyince temel problemimiz belki şu oluyor. olup bitenlere sağlam bir eleştirel pozisyon yaratabilmemiz lazım. Biz hangi noktadan eleştiriyoruz, demin, bu sosyal demokrasi nasıl olacak bence bununla ilgili. Şimdi, aslında bizim şu dakikada mesela benim yazdığım bu bildirinin bugünkü siyaset bakımından en önemli yararı, mevcut partilerin karşısına bir sağlam eleştirel pozisyon inşa etmek. Yani, bu pozisyon onlar için çok rahatsız edici bir pozisyon. Yani bence bu önemli bir şey. Rahatsız olmaları lazım. Böyle bir siyasi partilerle bu iş gidemez. Rahatsız olmalarını işte bunlar kötü adamdır, beceremiyorlar falanın dışında daha yapısal bir noktadan, daha kuramsal olarak ortaya koyarsanız bir işlev görmüş oluyorsunuz. Yani bugün tartışılmayan bir siyasi parti pratiğini sallıyorsunuz. Yani, bunu alternatif bir modeli benim önerdiğim olur, başka türlü olur, böyle bir modeli ortaya koymadığınız zaman o eleştiri sağlam bir noktaya kavuşmuyor. Bence biz tabii korel’in dediği doğru, bunu nasıl uygularız sorusu gündemimizde kalmakla beraber gerek diğer üç makale olsun gerek bu makale olsun, mevcut parti yapılarına onlar tarafından işgal edilemeyecek sağlam bir eleştirel pozisyon yaratıyor. Bence bu iyi bir şey. Kötü bir şey değil. Tabii hani becerebilip bunu hayata geçirirsek daha iyi tabi. Beceremesek bile bu pozisyon küçümsenecek bir pozisyon değil.
Sosyal demokrasi, liberalizme teslim oldu, bu nasıl, buradaki öneri de liberalizme teslim olmuş bir öneri midir değil midir diye bir soru var. bu soru çok haklı bir soru bence. Geçmişte sosyal demokrasinin pozisyonu sosyalist bir sistem var, bir de kapitalist bir sistem var. bu ikisinin arasında idare ediyordu, bir denge pozisyonu. Ama şey yıkılınca, sol blok çökünce sosyal demokrasi özellikle Avrupada büyük ölçüde liberalizme doğru savruldu. Özgürlük meselesini liberalizm üstünden görmeye başladı. Bunun karşısında demin sözünü ettiğim türde işgal edilemez bir eleştiren pozisyon inşa etmedi.
Halbuki bu çok kolay bir şey. Yani, şimdi ben size söyleyeceğim, bunun çok kolay olduğunu herkes görecek. Liberalizm neyin üstüne kuruluyor, bir toplum ontolojisi varsayımı üstünde kuruluyor. Bu ontolojik varsayım da atomistik bireylerden meydana geliyor. Bu atomistik bireyler, kendi çıkarlarını çoğa çıkartıyor vs. böyle bir sistem. Buradaki bireyler bir çeşit … gibi birbirinden kopuk bireyler. Ve bütün liberalizm teorisi bu ontoloji üstüne kuruluyor, bu saçma bir ontoloji. Bunun yerine atomistik birey çıkar, ilişki içinde bireyi koy, bütün liberalizm çöker. Ve liberalizm bu ilişki içerisinde birey pozisyonundan üretilecek eleştirilere gıkını çıkartamaz. Özgürlükte de bastırırsın, eşitlikte de bastırırsın, her şeyde bastırırsın. Ha, başka bir problem sorabilirsiniz, niye Avrupa sosyal demokrasisi bunu inşa etmedi? Bence, epey günahları var bunu inşa etmemelerinin.
Bizim önerdiğimiz hangi ontolojiye daha yakın? Bizim ilerde katılımcı bir şey dediğimiz zaman ilişki içinde birey kullanıyorsun. O zaman sosyal demokrasi ile bunun bağdaşması çok kolay olur. Ama bugünkü sosyal demokrasi gibi ontolojik olarak atomistik bireyde devam edersen, fark etmez. Yani burada böyle bir problem var. ama zamanın farkındayım, uzatmayacağım.
Şimdi birkaç tane daha soruya gelmek istiyorum. Biz bunu elitist bir pozisyonu sürdürerek mi yapıyoruz, hayır. Çünkü şöyle bir şeyden kabul ediyoruz. Öteki makalelerde de buradaki muhalefet de öyle oldu. Diyoruz ki öğrenen bir parti, öğrenen bir parti dediğin zaman elitizm gitti, gider, bir daha elitizm gelemez oraya. Tabii bu lafı söyleyenler toplumun elitleri arasında bulunabilir. Ama o partiyi kurduğun zaman öyle kurarsan, o artık elitist parti olamaz. Elitizm yolu kapanmış olur.
Bir başka soru, aslında tabii birkaç noktasını nazik’in yaptığı analizin birkaç noktasına cevap vermek istiyorum. Tabii muhalefet bir iktidar alanı mıdır, tabii öyledir, bugünkü biçimiyle. Küçük olsun bizim olsun söylemi, böyle bir lokal içe dönük bir muhalefet talebi. Ama, toplum adına iktidar olma talebi değil. Eğer iktidar olmayı toplum adına bir iş yapmak için iktidar olmak diye düşünüyorsanız, o kendi küçük grupları içinde iktidar olarak esas iktidar olmaktan kaçıyorlar, problem böyle formüle edilebilir.
Tabii bu muhalefetin bizatihi katılım alanı olması nasıl olabilir? bence zaten şimdi temsili demokrasi içinde bir muhalefet problemini tartışıyoruz ama onun arkasındaki … kaset bitim yeri…
Kendisi özne olmayan, yalnız baskı grubu olarak çalışmak isteyen, o zaman şöyle diyorum, buradaki fark şu. Eğer kendisi yalnız baskı grubu olmak için istiyor, kendisi özne olmak istemiyorsa, başka aktörlerin ne yapması gerektiğini söyleyenler. Halbuki buradaki kurgunun altında kendisinin özne olarak başkasının değil, o karar sürecinin kendisinin içinde yer alma problemi geliyor. O tabii bir ayırım ortaya çıkıyor. Burada daha derinden bir katılım var. ama eğer o muhalefet şeyi içinde değişik grupların işbirliği yapması, altı maddenin içinde gruplar, sivil toplum işbirliği falan bir çok şey var. onların içinde tabii bu muhalefet geniş bir platformda açık olarak hareket edebilir. Şöyle bir şey var, acaba bu açık katılım, bu partiyi tahrip edebilir mi? Eğer bilinçli değilse, tahrip eder. Ama şeyi korsanız, başta bir muhalefet stratejisi diye bir şey koyduysanız o zaman buradaki tahrifat tam da kaçınılabilir diye geliyorum.
Bir son şey söyleyeceğim, bu ağaların olduğu yerde bu olur mu şeyi. Toprak reformu günümüzde artık ne kadar olur olmaz o da tartışmalı. Şimdiye kadar beceremedi Türkiye, yani kaçırdı. Toplulaştırma yapıyor, ama o başka bir şeydir, ağanın gücünü kırmaktan başka bir şey. Şimdi, buradaki problem şu. Evet bir yerde güç olabilir, bir güç varsa ve siz analizini o gücün gücü üzerine kurduğunuz zaman ona teslim oluyorsunuz demektir. Bütün güç analizleri böyledir. Onun için o koşullarda ne yapılabilir sorununu oradaki pratiklerden ortaya çıkarmak gerekir. Orada hakikaten görünüyor ki şimdi çeşitli yerlere gittiğinizde o ağa gruplarına direnen gruplar var. o grupların pratikleri içinde madem bu parti öğrenen bir parti olacak ve o pratik içinde yeni bir şey üretmeye soyunacak. Yoksa o güçlüdür diye baştan o varsayıma teslim olmayacak diye düşünüyorum. Bitirdim, hocam.
Korel Göymen:
Sayın İlhan Tekeli’ye düşünce yaşamımızı sürekli zenginleştirdiği için çok teşekkür ediyoruz. Konuşmacılarımıza çok teşekkür ediyoruz. Sorularınızla zenginleştirdiğiniz için size çok teşekkür ediyoruz. Ve de TÜSES’in dinamik başkanına ve yönetim kuruluna birbirinden güzel toplantılar düzenledikleri için teşekkür ediyoruz, aynı zamanda TÜSES çalışanlarına da iki değerli arkadaşımıza da çok teşekkür, hepinize iyi akşamlar.