Başlama / BitişTarihi:
17.03.2007 / 17.03.2007
Yer:
İlhan Tekeli:
Çok teşekkür ederim TÜSES’e, hem bu kadar dostlarla bir arada olma fırsatı verdi, hem böyle onur duyulacak bir toplantı düzenledi. Hakikaten çok teşekkür ederim.
Mehmet Bey bana telefon ettiği zaman, böyle bir şey yapacağız diye, o zaman tabi yeni bir bildiri yazmak gerekti, aklıma geldi ki o ilk sözü edilen üç toplantıda eksik kalan bir şeyleri bu vesile ile geliştirirsem, güncel de bir ihtiyaca yanıt verirse, iyi olur. O da bu bildirinin adı çıktı. Temsili demokrasinin yarattığı muhalefet kalıpları nasıl aşılabilir? Bugün galiba bu toplantıya katılanların çoğu iktidardan çok muhalefetten yakınır hale geldi. Onun için bu muhalefet konusu nasıl düşünülebilir, onun üzerine bir bildiri yazayım dedim. İşte bu bildiri çıktı, şimdi sizinle onu bölüşmeye çalışacağım. Ama işte tabii bu nihai bir bitmiş bir metin değil, oluşuyor, ben bunu onbeş yirmi gün önce yazdım, uçakta biraz daha okudum, o arada biraz değişti, ama yayına dönüşecek sanıyorum. Yayına dönüştüğünde nihai haline kavuşacak. Şimdi niye böyle bir konuyu merkeze alarak bir bildiri sunmaya çalıştım? Yahut böyle bir bildiri sunma ihtiyacını duydum, birincisi bu demin sözünü ettiğim duygu. Ben iktidara yakınlığım olmamasına rağmen muhalefet partilerinin yaptığı muhalefet biçimi bana hiç makul gelmiyor, ben iktidara muhalif olduğum kadar muhalefete de muhalif bir durumda kalıyorum.
Var olan iktidarlar karşısında yürütülen mevcut muhalefet biçimlerine bir türlü razı olamıyorum, bu çok yüzeysel, sığ, düşünülmemiş, tepkisel hal beni çok rahatsız ediyor. bu hissi elde ettiğinizde etrafınızla bir ilişki kurduğunuzda hemen görüyorsunuz ki bu konuda yalnız değilsiniz. Hemen herkes birbirine bir araya geldiğinde ya önümüzdeki seçimde hangi partilere oy vereceksin diye birbirine soruyor ve bunun yanıtını bulamıyor. Bunun bu kadar yaygın olması, acaba yalnız mevcut muhalefet partilerinin beceriksizliği problemimi midir, yoksa bunun altında daha derinden bir neden var mıdır? İşte ben dedikodu yapmayacağım, partiler üzerinde katiyen konuşmayacağım, söylediklerim o derinden nedenle ilgili.
Onu anlayabilirsek, zaten ötekilerin de problemini çözebiliriz. Bu konuyu seçmemin nedenini düşündüğümde bunun altında bir ikinci neden daha görüyorum. Bu da son yıllarda yaptığım okumalardan kaynaklanıyor. Dış dünyaya baktığımız zaman türkiye’de de artmaya başladı, çok sayıda demokrasi üstüne kitap yayınlanıyor. Ve bu da temsili demokrasinin krize girmiş olmasıyla ilgili. Tabii bu krizin nedenleri hakkında üç aşağı beş yukarı ortak olan açıklamalar var, biliyoruz ki küreselleşme dolayısıyla ulus devletlerin topraklarını çeviren sınırlar artık bilgi, düşünce, mal, kapital, hatta emek akımlarını bile tam denetleyemez hale geliyor ve öbür taraftan bireyler kendileri kamusal özne olmak istiyorlar. Yani demokrasiden bir iktidar bölüşme işareti görmek istiyorlar.
Bu oluşum, temsili demokrasi dediğimiz sistemin dayanaklarını, mantıksal temellerini boşaltıyor. Bunun sonucunda yeni demokrasi öneren çok sayıda kitap var, her tarafta kitap görüyoruz, bir anlamda bizim gibi altmışlardan gelenler için o zaman biz demokrasinin ne olduğunu biliyorduk, bugün demokrasinin ne olduğunu çok bilmiyoruz. Bir anlamda demokrasi bilinen bir şey olmaktan çıkarak, sürekli olarak aranan, geliştirilen, zenginleştirilen bir pratik haline geliyor.tabii bunlara bakınca, bu kitaplara, bunların bir ilginç özelliği var, bu kitapların hemen hiçbirinde bizim ele aldığımız muhalefet nasıl olacak sorusu yok. çünkü, onların çoğu yeni bir demokrasi biçimi olan katılımcı demokrasiyi geliştirmeye çalışıyorlar. Katılımcı demokrasiyi geliştirdikler için de orada muhalefet problemi yok. iktidarın nasıl bölüşüleceği problemi var. onun için benim ele aldığım konu onların gündeminde değil. Ama burada bir soru var, sanıyorum bu bildirinin en özgün yanı o. Eğer, bu yeni önerilen katılımcı demokrasi pratikleri temsili demokrasiyi silip süpürebilseydi, ortadan kaldırsaydı, bir problem olmayacaktı. Ama, kaldıramıyor. Ortaya çıkan durum, niye kaldıramıyor, bunun nedeni var, bu katılımcı demokrasi pratikleri daha çok küçük grup demokrasileri niteliğinde olduğu için sistemin yeniden üretimini garanti edemiyor, o zaman da katılımcı demokrasiyle temsili demokrasinin birlikteliği problemiyle karşı karşıyayız. Bugün çözülmesi gereken soru, bu ikisinin birlikte nasıl olacağı sorusu. Buna baktığımız zaman çok ilginç bir soru ortaya çıkıyor. Ben bunu yazarken, bunu vurguladım ve bütün gelişmenin mantığı o. Eğer temsili demokrasiyi, yeni demokrasi teorileri ortadan kaldırsaydı, muhalefet nasıl olacak sorusu ortaya çıkmazdı. Ama temsili demokrasi varlığını sürdürdüğü zaman muhalefet de varlığını sürdürüyor ve onun da nasıl olacağı problemi ortaya çıkıyor. Şimdi, burada ilginç bir deney yaşadım. Tabii eğer bu ikisi birlikte var olacakta, yeni anayasaların, bu probleme göre tasarlanması gerekir. Anayasa profesörlerine sordum, dostlarıma birkaç tane. Bu soruya çok yabancı olduklarını gördüm. Bu soru yok onların gündeminde. Onlar temsili demokrasinin anayasasını yapıyorlar ve bu soruyu hakikaten algılamadılar. Demek ki ciddi olarak karşımızda bir yeni atılımcı bir şey var.
Üçüncü nedeni nedir böyle bir şeyi ele almanın. Demin arkadaşlarım da sözünü etti, sosyal demokrat stk’ların oluşturduğu ve benim de üç tane bildiri verdiğim toplantılar. Bu toplantılarda hep ben şeyleri geliştirmiştim, katılımcılık yanını geliştirmiştim işin. Yani orada üç konu ele almıştım, bunlardan birincisi şöyle bir noktadan çıkıyordu, siyaset programdan yola çıkan değil, süreçten yola çıkan bir şey olmalıdır ve kendi programını da bu süreç içinde inşa etmelidir diye birinci çıkış noktası program esaslı değil, süreç esaslı.
İkincisi bununla ilgili bir süreç, bilen değil, öğrenen bir örgüt olarak partinin niteliği nedir ve bu nasıl işletilebilir. Bu ikisi üstünde o toplantıları genellikle yürütmüştük. Atilla karaosmanoğlu’nun katıldığı bir toplantıda o bir eleştiri getirdi, bunun altında bunun dayanağı bir teorik çerçeve yok dedi. Hakikaten doğru, eksiklikti o. Biraz yüzeysel kalıyordu, onun için bir üçüncü metin yazdım. Orada yerel sorunların katılımcı süreçlerle çözüm problematiği merkezde olduğu için, yerellik üstüne, yerellik ve siyaset üstüne bir üçüncü metin ve üçüncü tür tartışmalar gelişti.
Tabii bu üçü beraber hep problemin katılımcı yönünü alıyordu, halbuki temsili demokrasi ile beraber olduğu orada da kabul ediliyordu, ama o pratiğin muhalefetinin nasıl olacağı sorusu ele alınmamıştı. Şimdi onu ele aldık.
Şimdi, buradan yola çıktığımızda, tartışmamı aşama aşama geliştireceğim. Birinci aşamada, niye mevcut muhalefet biçimi temsili demokrasi ile belirleyicilik ilişkisi içindedir, bu ikisi arasında nasıl bir birebir ilişki vardır, yahut temsili demokrasinin hangi nitelikleri bugünkü muhalefet yapma biçimini üretmektedir? Birinci olarak bunu temizlememiz lazım. İkinci temizleyeceğimiz soru şu, bu çıkan muhalefet biçimi topluma ne tür yükler getirmektedir? Ne tür zararlar getirmektedir? Üçüncüsü ise acaba buna alternatif sıfır toplamlı olmayan bir oyun gibi siyaset… kaset bitim yeri…
Temsili demokrasinin bugünkü işleyişi, nasıl bir muhalefet yapma biçimi çıkartıyor? Biliyorsunuz ki temsili demokrasi şöyle bir şey, aslında ideali direkt demokrasi ama bunu büyük sayılara, ulus devletlere falan uygulamaya başladığınızda bunu yapamıyorsunuz, o zaman bunu küçülterek, temsili bir esasta direkt demokratik ilişkilerin kurulacağı bir büyüklüğe indirip, pratiği onun üstünde yürütüyorsunuz. Bunun için kaç yol var olanaklı? Bence en mantiki ve temiz yol kura yolu. Mebuslarınızı kura ile seçersiniz, halkınızı temsilen, tabi bu çalışmıyor, bugünkü pratik bu değil.
İkinci yol, yine tarihsel olarak bu çıkmış. Örgütlenmemiş adayların olduğu, örgütlenmemiş tek tek insanların oy vererek seçtiği bir sistem. Bu da daha çok temsili olabilir, ama zaman içinde tarih içinde öyle bir yere gelmiş ki günümüzde bu seçenekler kullanılmıyor. Bunun yerine örgütlenmiş siyasal partiler eliyle yürütülen bir siyaset yapma biçimimiz var, temsili demokrasi biçimimiz var.
Temel aktör siyasal partiler. Ama bu siyasal partileri de şey olarak düşünebilirdik, başlangıçta siyasal parti dediğimizde zaten o anlaşılıyor, belirli çıkar gruplarını toplum içinde temsil eden siyasal partiler. Ve bunların işte o grupların çıkarlarını temsil eden programlar doğrultusunda ve o programı uygulayacağına partinin kefil olduğu adayların seçimi ile gelen ve yüzde 50’den fazlayı da alırsa iktidarı elde eden bir sistem. Tabii alamazsa koalisyon falan ortaya çıkıyor ama bugünkü tartışmamız bakımından o ayrıntılar çok önemli değil.
İlk bakışta bu sürecin makul olduğu ve halkın tercihlerinin devletin icraatına bu yolla belli bir ölçüde de olsa yansıyacağı düşünülebilir. Ama, buradaki esas çarpıklık, bundan sonra ortaya çıkıyor. Ve iktidar olmak, oy almak ve oy çoğunluğunu elde etmek üstüne bağlı olduğu için her parti alabileceği oyu en çoğa çıkartmaya çalışıyor. O zaman da belli grupların çıkarları yerine kitle partisi diye bir şey doğuyor. Şimdi karşımızda demek ki bugünkü temsili demokrasi pratiğinin işletilmesinde partiler eliyle temelde kitle partileri eliyle işletildiğini kabul ederek, onun nasıl bir muhalefet doğurduğu üstünden yorumlarımı yapmaya çalışacağım.
Tabii eğer siz belli, toplumun geniş kesiminden oy almaya çalışırsanız, o zaman belli grupların çıkarlarını temsil etmek, doğrudan sizin kaygınız olmaktan çıkıyor. Hemen hemen toplumun her kesiminden oy almak istediğiniz için belli bir siyaset yapma pratiği ortaya çıkıyor. Bu, sadakat partilere sadakat esası üzerinden, iktidar olduğunda kayırmacı siyaset yapacağı beklentileri yaratarak, yahut yapamayacakları şeyleri söz vererek, yahut kutsallara dayanarak diğerlerini ötekileştirmeyi kullanarak, değişik yollarla bir blok büyük oy elde etmeye çalışıyorsunuz.
Ve, bu bizim karşımıza neyi getiriyor, partiler pratik içinde demokrasi etiği bakımından çok eleştirilebilecek, pratikler içinde gelişiyorlar, iktidar olmaya çalışıyorlar. Şimdi böyle bir pratik içinde nasıl muhalefet olacaksınız? Soru bu.
Şimdi buradaki oyunun kurgusu, kaçınılmaz olarak sıfır toplamlı bir oyun. Yani birisi kazanırsa, öteki kaybediyor. Eğer, sıfır toplamlı bir oyunsa, temelde bir ötekileştirme mekanizmasına dayanıyor, siyaset diğerini ötekileştirerek yapılıyor. Denilebilir ki, buradaki ötekileştirme konusunda avantajlı olan iktidardakidir temelde, niye iktidardakidir? Çünkü iktidarda bir kamu alanında daha çok görünüyorsun, kaynakları kullanıyorsun iş yapmakta, daha çok bilgi alıyorsun, içten dıştan, yani medyayı daha iyi kullanabiliyorsun. Bir anlamda hatta şunu da düşünebilirsiniz, günümüzün küreselleşmiş dünyasında ekonomik ilişkiler ve dış ilişkiler zaten size çok fazla tercih bırakmıyor. Oynayacağınız alan çok sınırlı. Şimdi, bu noktada, ilk hamleyi iktidar seçiyor, hangi konu ele alınırsa alınsın, ilk hamleyi o seçiyor, ilk hamleyi de avantajlı noktadan seçiyor, eğer aptal değilse avantajlı olarak seçiyor. Sorun şu, siz onun her dediğine hayır diyen bir muhalefet stratejisi izliyorsanız, iktidar olma şansınız olabilir mi? Şimdi, bu karşımıza çok ilginç bir sonuç ortaya çıkartıyor. Son 20-25 senedir Türkiye içinde bu var, her iktidar muhalefeti alternatif getiremiyorsun diye eleştiriyor. Burada işte karşımıza ilginç bir soru çıkıyor. Acaba nasıl bir muhalefet inşa edilebilir? Sıfır toplamlı oyun mantığıyla söylüyorum.
Eğer, çıkar esaslı olsaydı partiler, iyi kötü herkes ayrı bir çıkarın temsilcisi olarak bir muhalefet üretmesi kolay olurdu. Ama kitle olunca bu iş daha zor. Şimdi, burada iktidarın demin yaptığım analizde iktidarın bir yıpranma yeri olmaması gerekir. Oysa biliyoruz ki iktidar bir yıpranma yeri oluyor. iktidarın yıpranma yeri olması nasıl açıklanabilir? Tabii şu önemli değil, iktidarda başarısız bir parti vardır, başarısız işler yapıyordur, yıpranır, o normal bir yıpranma. Diyelim ki bir parti iktidardadır, olabildiğince başarılı işler yapıyordur, ama nasıl yıpranıyordur, eğer bu soruyu yanıtlayabilirsem, muhalefeti iktidarın yıpranma yeri olması muhalefet için bir avantaj olarak ortaya çıkabilir. Şimdi, burada ilginç birkaç soru ortaya konulabilir. Bunlardan birisi şudur. Halkın muhalefet, tamam iktidar doğru hamleyi seçiyor ama şöyle bir dezavantajı var. elindeki kaynak, sorunun niteliği sınırlı. Siz, onların dışında toplumda beklentiyi yükseltirseniz, o yükseltilmiş beklentiye göre bunu başarısız ilan edebilirsiniz, bu yollardan biridir.
Bu neye itiyor, muhalefeti popülizm yapmaya itiyor. Yapamayacağını şeyleri söz veren bir hale getiriyor. Tamam. Ama ikinci bir mesele daha var. muhalefete katkı yapmak. Bu da niçhe’nin ünlü tarihle ilgili bir sözü var, insanlığın yaşamının taşınabilir olması unutma kapasitesiyle ilgilidir. Şimdi, eğer iktidarlar böyle el değiştiriyorsa muhalefet iktidar vs. gibi bu unutma kapasitesi geçmişte başarısızlıkların unutulup, gelecekte umut olarak ortaya çıkmasına olanak veriyor. bu ise şöyle bir strateji ortaya çıkartıyor, sürekli olarak iktidardakinin sorunu geçmişi unutturmama sorunu oluyor ve sürekli olarak geleceğin bir siyasetini yapmak yerine geçmişin siyasetini yapıyor. Halbuki, bakın çok ilginç, türkiyedeki pratikleri de düşünün, bizde muhalefet de geçmişin siyasetini yapıyor, halbuki muhalefetin geleceğin siyasetini yapması gerek. Böyle ilginç şeyler var. tabii iktidarın ve iktidarın başarısının muhalefet fırsatı yaratma bakımından başka bir psikolojik mekanizmaya dayanması söz konusu. O da şu. İyiye alışma. Diyelim ki iktidara geldiniz, problemi çözdünüz, bir sene sonra herkes alışıyor ve normalleşiyor, o artık bir başarı hanesinden çıkıyor. O halde de unutturmamak önemli bir soru olarak karşımıza geliyor.
Tabii bir başka bence daha önemli bir olay var. muhalefetin kendisini inşa etmesinde. O da şu, toplumda bir eylem, özellikle plancılar, bizim öğrencilerimiz stüdyolarda iş yaparken falan hep şöyle bir mantıkla hareket edilir, hep iyileri yan yana getirerek bir proje yaparız. Halbuki pratikteki hayatta hiçbir eylemin yalnızca iyi sonucu yoktur, hem iyi hem kötü sonucu vardır. o zaman her yapılan işe iktidar bir yönüyle sahip çıkarken, o kötü olan yönüyle de muhalefetin abartarak sahip çıkması olanağı var. tabii eğer bunlar bütün bu x kümede söylediklerim yapılan icraatla ilgili. Ama muhalefet yalnız icraatla yapılmıyor, hele ötekileştirme muhalefeti. Bugün siyasi hastalıkların temellerinden birisi bu. Muhalefet partisi sistemde kutsallara dayanarak siyaset yapmaya soyunabilir. Bu ötekileştirmenin en güçlü yollarından birisidir. Şimdi bir şey tanımlayacağım, o size çok tanıdık gelecek. Genellikle şöyle bir siyaset yapma biçimi var, geçmişe gidiyorsunuz, geçmişinizden bir kutsal alıyorsunuz, bugün siyasi olarak bir eylem var, üretiliyor diyelim, bu noktadan çıkarak, bu kutsalın karşıtı noktaya varan bir senaryo kuruyorsunuz. Batacak, ölecek, battı bitti diye. Ama bu değerini nereden alıyor, bu kutsaldan alıyor. ve siz muhalefetinizi gerçeklik üzerine değil, ürettiğiniz deterministik senaryo üzerine kuruyorsunuz. İktidarda ne kadar başarılı olursa olsun siz bunu üretebilirsiniz. Ama kurduğunuz senaryoyu satın alan varsa tabii, almazlarsa olmaz.
Bunun benzeri bir şeyi bu kutsallık, kutsal nedir, etnik kimlik olarak çıkabilir, ideolojiye sadakat olarak çıkabilir, bir simge olabilir, toplumun bir değeri olabilir, toplumda ne tabulaştırılıyorsa onların karşıtı olan kutsallar.
Şimdi, bunun benzeri bir şey komplo teorileri halinde ortaya çıkıyor. Burada ne yapıyorsunuz, iktidarın uygulamasını biraz senaryo ile birleştirilmiş bir komplo teorisine oturtuyorsunuz, bunu niçin yapıyorsunuz, ötekileştirmek için yapıyorsunuz. Ve bununla beraber, bol miktarda vatan haini üretme mekanizması ortaya çıkarmış oluyorsunuz. Bugün türkiyede vatan haini sayımı yapılsa, Türkiye nüfusunun üç beş misli çıkar, çünkü siyasetimiz sürekli olarak vatan haini üretiyor. Bu mekanizmayla beraber.
Tabii bir başka ötekileştirme, hep ötekileştirmenin alternatif yollarını yığıyorum şimdi, yığdıktan sonra bırakacağım. Genellikle ahlaksal eksende yapılmaktadır. İktidar partisinin uygulamalarında ve iktidar partisinin mensuplarının yaşamında ahlak dışı uygulamalar saptayarak, kamuoyunda skandallar yaratmak ve bunu yapmakta Türkiye pratiğinde kolay olmaktadır. Çünkü partiler kayırmacılık esasına göre kuruldukları için. Ama bu neyi getiriyor, bu pratik çok yaygınsa, şey demek istemiyorum, yolsuzluklar falan takip edilmesin demek istemiyorum, bir strateji üzerinde duruyorum. Bu pratik çok yaygınsa, bunu sergileme üzerine yoğunlaşan bir siyasi kültür, demokratik rejimlerde beklenen bir miktar denetimi sağlasa bile koyu bir siyasete, koyu bir ahlakçılık egemenliği getirmektedir. O zaman da siyasi aktörler ve siyasi partiler işin çözümü ile ilişkili bir şey yapmamaktadırlar. Siyasetin aktörlerinin hangisinin iyi hangisinin kötü olduğunu teşhir edecek, ahlakçılık pratikleri içine hapsolmaktadırlar. Bu ise siyaseti iyi kötü adam tasnifleme mekanizması haline getirmektedir. Ve iyi adamların, farzedelim, bu iyi adamlar bir ara iktidara geldiğinde hemen onlarında bütün o ahlakçılık pratikleri içinde kısa zamanda kötü adama dönüştüklerini herkes görmektedir. Ve bu siyasetin ahlakçılığı ön plana çıkartması, bir denetim meselesini çözümlemekten çok siyasetin iki yüzlülüğünün sergilenmesinin temel aracı haline gelmektedir. Bu da karşımıza siyasetin sürekli olarak güven aşınmasının mekanizmasını yaratmaktadır. Yani, bugün türkiyede yaygın olan siyasetçiler üzerine güvensizlik yani diğer kesimden ayırarak, bunları ayrı bir güvensizlik kategorisi olarak ilan etmenin de çok dayanağı yoktur, bence.
Şimdi, buradan gelelim. Tabii bu analiz bize neyi gösterdi, niye bugünkü temsili demokrasi içinde sıfır toplamlı oyun içinde nasıl bir dışlama mekanizmaları, ötekileştirme mekanizmaları kurulduğunu ve yollarını gördük. Bunun neden olduğunu anlamak mümkündür ama bunun iyi bir siyaset ortamı yarattığını söylemek mümkün değildir. Ömür boyu bir ülkenin siyaseti böyle bir mekanizma üzerine sağlıklı olarak kurulabilir mi? Bu mekanizmanın her tarafı sağlıksız. Böyle bir muhalefet varsa, bütün siyaset ilişkileri de onun üstünden kurulmaktadır. Sıfır toplamlı olan bir mantıkla günümüzde sağlıklı bir siyaset yürütme olanağı kanımca yoktur. Bunu nerede biliyoruz, herkes biliyor artık. Günümüzde hemen hemen tüm ülkelerde siyasete ilgisizlik yaygın, kimse siyasete güvenmiyor. Ama biz demokrasi istiyoruz. O zaman, diğer partileri ötekileştirmek zorunda kalmayan, ikiyüzlülük içermeyen, daha uyumlu bir birlikteliği gerçekleştirecek yeni bir siyaset yapma biçimi önerilebilir. Soru bu.
Şimdi, acaba nasıl düşünebiliriz, alternatif muhalefet yapma biçimini. Tabii, iki yüzlülük içermeyen bir arayışa bağlı, bunun çok ilginç bir yanı var, türkiyede insanlar konuşurken birbirine siyaset yapma yahu diyor. Şimdi bu siyaset yapma yahu demesi, neyi gösteriyor, o iki yüzlülüğü işaret ederek söylüyor. Halbuki biz siyaseti teorik olarak düşündüğümüz zaman siyaset çok saygı duyulması gereken bir faaliyet. Toplumun geleceğini yönlendirmesi gereken bir faaliyet. Siyasetçi de hep o saygınlığı bekliyor. Ama pratiği ile o beklenen saygınlık ortaya çıkmıyor. Bunu eğer yapı buysa, bu adamlar kötü, şu iyi siyasetçiler gelse, bu iş çözülür diye düşünmek biraz saflık olur. Onun için, iyi siyasetçi kötü siyasetçi ayrımına oturtmadan, iyi siyasetçi kötü siyasetçi arayışına girmeden acaba nasıl düşünebiliriz siyaset ilişkisini?
Bunun için önce bugünkü toplumların yapısına ilişkin bir analizden yola çıkmak isteyeceğim. Sonra pratik öneri vereceğim. ama, önce bu teorik kısmını kurmam gerekir. Günümüzde toplumların karmaşık sistemler olarak tarihsel oluşum geçirdiklerini kabul ederek başlayalım diyorum. Bu ikisi de çok önemli. Birincisi karmaşık sistemler olması, ikincisi tarihsel oluşum olması. Bu eğer karşımızdaki malzeme, yani müdahale edeceğimiz toplum karmaşık ve tarihsel oluşum geçiriyorsa, buna doğru müdahale etme biçimi nedir, bu soruyu sorup doğrusunu bulmamız gerekir. Ben bu sorulara bazı yanıtlar vermeye çalışacağım. Bunların en doğru yanıtlar olduğunu düşünmüyorum. Yazarken, aklıma gelenler. Ama bunu hep beraber daha iyi bir yere oturtabiliriz diye düşünüyorum.
Şimdi geçmişte biz toplumları basit toplumlar olarak görüyorduk, karmaşık toplumlardan çok. Bütün düşünce araçlarımız da o yönde gelişmişti. Yani, basit toplumlar dediğimde, içindeki ilişkiler doğrusal toplumsal, yani lineer editif ilişkilerin olduğunu toplumun içinde olduğunu düşünüyorduk. Ve bu halde toplumdaki uzun erimli gelişmelerin önceden kestirilebileceğini kabul ediyorduk. Bu halde siyaset toplumsal müdahalelerin, sosyal ilişkilerin deterministik sonuçları olacağı varsayımına dayanıyordu. Ve, tabii bu karmaşık toplumu kabul ettiğimiz zaman bu gidiyor elimizden. Yani, ne gidiyor, uzun erimli önden kestirme mümkün değil, ancak kısa erimli kestirebilirsiniz ve ilişkiler lineer editif değildir, daha karmaşıktır, bu ne demektir? Mesela, lineer editif ise ve sistemde siz bir hata yaparsanız, hatanın maliyeti azdır. Ama, kompleks bir sistemde hata yaparsanız, maliyeti çok yüksek olabilir. Çünkü ilişkiler çarpımsaldır. Ve, bir çeşit gelişme sırasında çatallama noktaları vardır, onlardan hangisine gireceğini saptamanız kaderini değiştirebilir toplumun. Bu bizi müdahale edeceğimiz sistemin niteliğinde çok değişik bir durumda bulunduğunu gösteriyor. Bu geçmiştekinden daha sorunlu bir müdahale biçimi meselesiyle karşı karşıyayız.
Daha önemli bir şey var, bence demokrasi açısından daha önemli bir şey var, bunu da söyleyeceğim, daha başka taraflarına girmeyeceğim. Karmaşık sistemlerde herhangi bir basit sistemde onun hangi performansıyla ilgileniyorsanız, o performans yüzeyinin içinde bir tane tümü için geçerli bir çeşit overall optimum vardır, en doğru tek çözüm vardır. en doğru tek çözüm varsa, sizin bilim adına baskıcı olmanız için nedenler de vardır. ama, karmaşık sistemlerin performans yüzeyleri bir çok yerel optimum içeriyorsa şimdi o yerel optimumlar içeriyorsa sizin merkezi bir noktadan zorlayıcı olmanızın gerekçesi kalmaz. Eğer, performans yüzeyleri yerel optimumlara sahipse siz yerel demokratik kararlara kolayca geçebilirsiniz. Şimdi bu bence önemli bir niteliği.
Ama bunu çok fazla uzatmayalım. Şimdi gelelim ikinci tarafına. Tarihsel olması. Demek ki, sistem başka bir sistem. Tarihsel olmak, şu demek. Olumsal bir süreç olduğunu toplumun gelişmesinin kabul ediyoruz. Şimdi, olumsal süreçse, eğer toplum deterministik bir süreçle gelişseydi, ben müdahalelerimin sonuçlarını bilebilirdim. Ama olumsal ise müdahalelerin sonuçları kesin değildir. Şimdi o zaman bir noktayı daha burada söyleyeyim. Demin hani kötü muhalefet biçimlerinden söz ederken, ne dedik, deterministik senaryolara dayanıyor dedik. Şimdi zaten siz toplumun olumsal bir şey olduğunu kabul ederseniz, deterministik senaryo ile buna müdahale etme olanağınız yok. başka bir müdahale biçimine ihtiyacınız var. şimdi, önce olumsallığı değişik düzeylerde almak kabil. Eğer olumsallığı fizik biliminin düzeyinde alırsanız, o da mümkün, ama şu var orada. Şimdi, farz edelim, fizikte ne var, determinizm diyelim, çubuk var, çubuğu ısıtıyorum uzuyor, bir daha ısıtıyorum, bir daha uzuyor, bir daha ısıtıyorum, bir daha uzuyor. Şimdi ben buna determinist ilişki diyorum. Ama burada şunu söylemiyorum, demir ısıtılınca uzar diyorum, halbuki asıl cümle şu. Demirin altına Ahmet ısısı getirirse uzar. Şimdi burada deneyi yapan aktörün sistemi kapalı hale getirmesi söz konusu. Eğer sistem kapalı değilse, ilişki doğrudur, ama olasılıklıdır. Yani, çünkü sosyal sistemler açık sistemler olduğu için, olur da olmaz da, belirli oranla olur.
Demek ki, yalnız bu fizikteki anlamda çok basit bir kontincınsi problemi bile aynı başlangıç noktasından hareket etseniz aynı etkileri kullansanız bile farklı farklı noktalara varabileceğinizi kabul ediyorsunuz demektir. Ama bu, bu çok hafif. Sosyal bilimlerde biz, yalnız bu tür olasılıkla, genellikle bununla yetiniliyor, yetinemeyiz. Buna iki tane eleman eklememiz gerekir, sosyal olaylarda kontıncınsı problemi için. Bunlardan bir tanesi bağlam bağımlılık. Bağlam bağımlılık nedir? İşte konteks depentensi İngilizcesi, şimdi bunun en iyi örneğini helva olarak veriyorum. Şimdi diyelim ki bu ilk şeyde su yapmak için iki hidrojen bir oksijen lazımdır her zaman, onların bir araya gelip gelmemesi olasılığı problemi ilk türü. Burada helva probleminde iş farklı. Tahinin fiyatı pahalanırsa şekeri artar, tahinin fiyatı ucuzlarsa şekeri azalır, ama ikisi de helvadır. Bu işte bağlam bağımlılıktır. Her olay, toplumda bağlam bağımlı olabilir, olayların cinsine göre, bir de üçüncüsü var, eğer toplumda sistem ilişkilerini deterministik olarak kabul etmeyip, az bağımlı sistemler olarak kabul ediyorsanız, orada aktörlerin isteklerine ve toplumun değişik gruplarının isteklerine açık bir alan daha var demektir. Demek ki karşımızda zengin bir olumsal tarihsel oluşum var. şimdi, sorun bu. Buna nasıl müdahale edeceğiz?
Bunun üstünde biraz üstünde biraz konuşacağım, sonra pratik öneriyi açacağım. Gayet açıktır ki, ister muhalefet olun, ister iktidar olun sistem olumsal ise bununla deterministik ilişki kuramazsınız. Başka bir şey kuracaksınız, şimdi, muhalefet ve iktidar bakımından ve temsili demokrasi bakımından burada bir açmaz var. eğer sistem tarihsel olarak olumsal ise bunu çıkan sonuçtan ne iktidarın ne muhalefetin pay alamaması lazım. Yani bu öyle bir normalleştirmedir ki iktidar ben yaptım diyemez, muhalefet de sen kötü yaptın da böyle oldun diyemez. Bunu uç noktalarına götürdüğümüz zaman, bu mantıksal dizgeyi.
Tabii şu yapılabilir, diyebilirsiniz ki iktidar diyebilir ki, iktidarım sırasında şu üniteleri değiştirdim, şu kadar yatırım yaptım, şunu yaptım, kurumsal yapıyı değiştirdim vs. öteki de işte sen bunu yanlış yaptın bilmem ne diyebilir. Ama bir anlamda bu tarihsel oluşumu sorumluluklarına göre parçalayarak, bir muhalefet ve iktidar propagandası yapabilir misiniz? Bu tabii kolay değil, ama bunu yaptığınız zaman bile amacınıza ulaşmış olmazsınız. Sıfır toplamlı oyuna dönmüş olursunuz. Eğer sıfır toplamlı oyuna dönmek istemiyorsanız, bunu yapmamanız gerekir.
O zaman yapılacak nedir? Öyle bir sistem düşünmemiz lazım ki partilerin ötekileşmeye dayanmadan seçimlerde yarışmasına olanak verecek bir iktidar ve muhalefet anlayışının birlikte var oluşunu olanaklılığını göstermemiz gerekir. Ve bunu da toplumların tarihsel ve karmaşık süreç olmasıyla bağdaştırmamız gerekiyor. O zaman şöyle bir şeye ihtiyacımız var. eğer toplumun oluşumunu bir tarihsel süreç ise ve bunun içinde iktidar olan da muhalefet olan da bu süreci iktidar olmasına bağlı olmadan her ikisi de kendi pozisyonlarında etkileyebiliyorsa, o zaman bu oluşumun etkileri aktörleri haline gelirler. Ve bu öyle bir içinde yapılabilir ki, sistemin performansı yükselebilir. Soru budur. Yani biz muhalefetin yahut siyaseti alternatif bir muhalefet yapma biçimi üretemediğimiz için sıfır toplamlı tutmakla ne yapmış oluyoruz, tüm sistemin performansını düşürmüş oluyoruz.
Demek ki, öyle bir muhalefet yapma biçimi de geliştirmemiz lazım ki, bu muhalefet yapma biçimi o tarihsel oluşuma katkı yapmaya açık olması lazım. Zaten, oyunun sıfır toplamlı olmaktan çıkabilmesi ancak bu halde mümkündür. Şimdi bu bizim daha önceki üç konferansta geliştirdiğimiz düşüncenin buraya taşınması oluyor bir anlamda.
O zaman, koalisyon durumları olmasa bile iktidar dışındaki her parti iktidardaki partiden sivil toplum kurumlarına benzer şekilde ülkenin izlediği karmaşık tarihsel oluşum sürecine katkıda bulunmak için belirli ortaklıklar talep etmesine açık olmalıdır. Ama, tabii ama bunun içinde iktidarın sıfır toplamlı olmayan bir siyaset anlayışına gelmiş olması gerekir. Halbuki bugün toplumumuzda iktidar olmak siyasetin iktidar olma anlayışı bununla uyum içinde değil. Siyasetin iktidar olma anlayışı pratikte biliyoruz hepimiz, bir parti seçiliyor geliyor, üç beş ay sonra bütün onun yandaşları seçimi kazandı ama bu iktidar olamadı diyor. Bu ne demek anlamına geliyor, bu şu anlama geliyor, karşı tarafı bağırta bağırta bir şeyi uygulamadı demek anlamına geliyor. Yahut, yandaşlarına kayırmacılık yapamadı anlamına geliyor. Bu tür bir iktidar anlayışı sıfır toplamlı olmanın sonucu. Halbuki bir oydaşmaya dayanan bir siyaset anlayışı varsa onun uygulamaları toplumda hiç farkında olmadan gerçekleşmesi gerekir. Oydaşmalarla yumuşak akıp geçen bir şey olarak ortaya çıkması gerekir. Tabii burada ilginç bir konu var, hem iktidar hem muhalefetin aslında sıfır toplamlı olmayan bir siyaset anlayışından yararı var. ama iktidarda olan bunu başlatamaz genellikle. Eğer muhalefet tamamen ters bir anlayışa sahipse. O zaman bu sıfır toplamlı olmayan siyaset talebinin muhalefetten gelmesi bana normal geliyor. İktidar bunu talep etse, muhalefet buna kolayca hayır der. Ama muhalefetin talep ettiği bir sıfır toplamlı olmayan bir siyaset anlayışına iktidarın hayır demesi zordur.
Onun için bir öneri yapıyorum, çok basit bir öneri. Tek bir öneri. Bu tek öneri değil, aklıma gelen bir öneri. Şu, bir muhalefet iktidar belli oldu diyelim, bir siyasal süreç içinde, iktidar da programını açıkladı. Diyorum ki, muhalefet bir muhalefet stratejisi açıklamalıdır. Yani, şöyle bir muhalefet değil, ben onun karşısında hayırını diyeceğim diye bir muhalefet değil. Şöyle bir muhalefet stratejisi, bu başlangıçta bir vizyon içermelidir. Sıfır toplamlı olmayan bir siyaset misyonu. Ve bu vizyonun ülke bakımından yararlarını falan ortaya koyan bir siyaset vizyonu olmalıdır, çünkü bu grup topluma çıkıp diyor ki, bak biz bundan sonra böyle siyaset yaparsak, iktidar da muhalefet de toplum bak şuraya gelecektir. Bunu dediğiniz zaman iktidarı bölüşmüş oluyorsunuz zaten. Onun elinden iktidar alma üstünlüğünü alıyorsunuz. Bundan sonra ikinci, ilk belirlemeniz gereken bence, hükümet programında yapılacak işler vardır. hükümet de deli değil ya her şeyi kötü yapsın. Bunlarda sizin de beğendiğiniz, yapılmasını umduğunuz işler vardır ve hangilerini destekleyeceğinizi baştan ilan edersiniz. Ama aynı zamanda desteğinizin koşullarını ilan ederseniz. Bak şunu yapacaksın ama şu koşullarda yaparsan ben bunu desteklerim, bak bunun üstünde bir oydaşma olur, bilmem ne olur vs.
Ve bunu yaptığımız zaman, siz onun programından bir kısmını şu koşullarla desteklerim diye ilan ettiğinizde stratejinin ikinci öğesini de geliştirme hakkında sahip olabilirsiniz. Diyebilirsiniz ki hükümet programı içinde yer almamış şu konularda ortak davranmaya çağırıyorum. Yahut bu konularda biz pilot proje yapacağız, bunun hükümetin engel olmasını istiyorum vs. böyle bir şeyler. Yani, üçüncü bölümünde tabii partiler her konuda anlaşırsa, olmaz. Bunlar birbirinin kopyası olur. Demek ki üçüncü olarak partinin hangi konularda pantogonistik pozisyonunu sürdüreceğini ortaya koyacaktır. Bunu koyduğu zaman parti kimliğini ortaya koymuş demektir. Kimlik, bu pozisyonlarla oluşur. Tabii işte çatışmacı siyaset yapmamak falan da kimliktir ama bu pozisyonlar esas kimliğini belirleyecek pozisyonlardır. Ve, dördüncü bir konu, bence pantogonistik pozisyonlardan da önemli bir konu, belki bu siyaset yapma biçiminin ülke bakımından performansı geliştirmek bakımından önemli konu şu. Siyasetin sıfır toplamlı olarak görülmesi, siyasal ilişkilerin ötekileştirme temelli olarak kurulması sonucu iktidarda da olsa, tek bir parti tarafından çözülemez sorunlar vardır. mesela, bugünkü başörtü sorunu falan gibi sorunlar. Bu konuda partilerarası bir uzlaşmanın nasıl geliştirilebileceği için prosedür önerileri yapabilirler. Stratejinin beşinci bölümü ise muhalefet partisinin Türkiye’nin gündemine taşıyacağı yeni konuları ve sorunları içerir. Bunlar hiç bugüne kadar Türkiye’nin gündemine taşınmamış olabilir. Ve bu konulardaki bilgi ve araştırma açığının neler olduğunu ortaya koyabilir ve ülkenin araştırmaya ayırdığı kaynaklar içinden muhalefetin araştırmasına kaynak ayrılması gerekliliğini savunabilir. Ve bu konuları ilan ederek, üniversitelere, tubitak’a vs. vs.’ye kim fon veriyorsa, bir muhalefetin araştırması alanı oluşturabilir. Ve hatta bunların içinde kendisi ödüller koyabilir bu alan için. Yeni bilgi alanları, yeni pozisyonların üretilmesi alanları. Ama bunları tabii bu ödülleri laf olsun diye koymaz, kullanmak için koyması gerekir.
Altıncı bölümü ise bizim daha önceki geliştirdiğimiz pozisyonlarla ilgili. Bu parti yerelliklerde küçük gruplarla, katılımcı siyasetler yapacaktır, onların nasıl yapılacağı buradaki tecrübenin deneyin ve başarının nasıl biriktirileceği ortaya konulur.
Şimdi, tabii bunun da ayrıntıları var ama girmeyeyim, süre de doluyor. Kanımca böyle hazırlanmış bir muhalefet stratejisi hem siyasetin sıfır toplamlı olmaktan çıkmasına büyük ölçüde yardımcı olacak, aynı zamanda da kendi farklılığını yani kimliğini üretirken, toplumda siyasete duyulan güvenin yükselmesine de katkı yapacaktır. Böyle bir siyaset güven inşa eder, yalan üstüne kurulamaz.
Şimdi bu tartışmadan sonra birkaç nokta saptayarak konuşmamı bitirmek istiyorum. Yani, böyle bir proje sıfır toplamlı olmayan bir siyaset anlayışının muhalefeti projesi bence fizibl olabilir bir proje olarak görünüyor. Ve yeni siyaset yapma biçimlerinin bir çok yanında da ileri sürülebilecek bir yenilik alanı olarak duruyor. Tabii bunun bence bugün böyle bir siyaset yapma anlayışının olmaması Türkiye’nin sorun çözebilme kapasitesini çok düşürmektedir. Nitekim Türkiye bugün siyasetinin temel özelliği sorun çözememektir. Adeta sorunları biriktirme mekanizması olarak çalışmaktadır. Sıfır toplamlı olan bir siyaset sorunları biriktirir. Sıfır toplamlı olmayan bir siyaset zihniyetini benimsemek, türkiye’nin problem çözme kapasitesini artırarak, sosyal kapitalini birden büyütecektir. Türkiye’nin sorunları biriktiren bir siyaset zihniyetinden uzaklaşarak çözüm kapasiteni geliştirebilmesi, ötekileştirici dışlayıcı siyaset pratikleri yerine karşısındakileri empati ile anlamaya çalışan, siyasal rakiplerini vatan haini ilan etmeyen, kendi onuruna sahip çıktığı gibi karşısındaki her siyasetçinin de onuruna sahip çıkabilen bir siyaset pratiğini benimsemesi ile olacaktır. Eğer bir siyasi parti, ülkenin sorunları çözme kapasitesini yükseltmeye katkıda bulunmak istiyorsa, çözümlerini partilerin statik kilitlenmiş pozisyonlarından aramaktan vazgeçmesi gerekir. Çözümler hareketin içinde ve dinamik olarak bulunur.
… kaset bitim yeri…
Ve pozisyonlarını haklı gösteren söylemlerini geliştireceklerdir. Bu durumda da büyük bir olasılıkla sorun sürecek, oldukça da küçük bir olasılıklı uzun örümde belki bunlardan birisi haklıydı birisi haksızdı diyecekler ama sorun sürecek.
Mutlaka yeni siyaset toplumsal gelişme dinamiğinin sağladığı olanaklar içinde ve o dinamik içinde kalarak, o tarihsel oluşumun, o tarihsel olanaklı pozisyonların içinde kalarak üretilmesi ile olacak, dıştan belirlenmesi ile olmayacak. Onun için tarihi olumsallık burada çok önemli bir işlev kazanıyor. Türkiye’nin siyasetten ve siyasi aktörlerden beklediği Türkiye içinde değişik nedenlerle yükselmiş olan iç gerilimlerin düşürülmesi yoluyla karşılıklı anlayış havasının yaratılmasıdır. Oysa sıfır toplamlı oyun anlayışına teslim olarak yapılan siyasetin bu yumuşamayı gerçekleştirmesi beklenemez. Tarafların kendi haklılıklarına çok inandıkları, dolayısıyla çözüm için ödün vermeye yanaşmayacakları durumlarda çözüm üretilemez. Gerilim sürdürülür. Bu durumda da oyunlar sıfır toplamlı olmaktan çıkarılamaz. Çözümün taraflarca birlikte üretilmesi gerektiği bilincine ulaşılmadıkça pozitif toplamlı bir oyun kurulamaz.
Son olarak bir paragraf daha okuyacağım. Bu noktaya gelmeden önce siyasetçilerin bir başlangıç olarak değişik grupların bir arada yaşayacaklarını kabul etmeleri ve tüm siyasi eylemlerini bu bir arada yaşama kültürüne zarar verip vermedikleri açısından sürekli değerlendirmeleri ve kendi doğruları adına bir arada yaşama kültürünü tahrip etmekten kaçınmaları gerekir. Her vatandaşın her siyasetçiden bunu beklemesi en doğal hakkıdır. Daha da önemlisi, bir siyasetçinin vatandaşına saygı duyuyorsa başka türlü davranmamasının gerektiğinin farkında olması gerekir. Bence bugün üretilecek en önemli muhalefet, eleştirel pozisyon bu kriterden kaynaklanabilir. Bir arada yaşama kültürüne zarar verecek hiçbir öneriyi geliştirme hakkına hiçbir siyasetçi sahip değildir. Teşekkür ederim.